Film Önerisi | VOL-İ (WALL-E)

24 Ağustos 2016 Çarşamba

Kitap Yorumu | Katre-i Matem - İskender Pala

Kitap Yorumu | Katre-i Matem - İskender Pala


Lale ile acı gerçekler mutlu düşlere, paslı demirler parlak gümüşlere, yavuz bakışlar tatlı gülüşlere döner birden; lale ile uğruna can verilecek bir sevgili yaşar içimde. Lale, bağıma taç ve ben ona muhtaç.
Kapa gözlerini ve dinle sakî, bir İstanbul lalesinin çığlıklarını duyuyor musun?!.. İstanbul'a çıkmayan bir lale yolu, laleye çıkmayan bir İstanbul kadar kayıptır, yitiktir. Rüzgarları toplayan hüzünler aşklar yoksa İstanbul bahçelerinde ve bir kabir başında ışıklar yas tutar gibi laleler ağlar seher vakitlerinde. 
Uyan sakî, lale devrindeyiz!..

Rüya gibi bir İstanbul, ülkeler arası entrikalara yol açmış bir çiçek, zengin çağrışımlı bir Osmanlı tarihi, hep merak edilen saray ve aristokrasi, isyana kadar varan taşkınlıklarıyla fakir halk, sınır tanımayan bir eğlence ve zevk dünyası, bütün bunların arasında derin bir aşk hikayesi ve korkunç bir cinayet...
Nefes nefese bir kovalamaca, heyecanlı bir macera...
Yine İskender Pala'nın usta kaleminden...

Merhaba.

Katre-i Matem, Türkçe anlamı ile Matem Damlası, kitabını bitirebilmem uzun zamanımı aldı. Yaz ayında olmamızdan da kaynaklandı, benim yoğunluğumdan da. Ama durup "Normal bir vakitte okusaydım daha mı kısa sürede bitmiş olurdu?" diye sorduğumda herhangi bir yanıt veremediğimi fark ettim. Çünkü ağır bir kitaptı, yalınlaştırılmış olmasına rağmen.

Olay yazarın İstanbul'daki Marmara Oteli'nde bir müzayedeye gidip eski döneme ait şiirlerden derlenmiş olan bir eseri satın alıyor. Öykünün sernamesi "Yek Cinayet Şast u Şeş Suâl" yani "1 Cinayet: 66 Soru". Kitabın yazarı belli değil, kitaba katkıda bulunan kimsenin kimliği belli değil. Yazan kişi sadece bir girizgah yazmış. Girizgah sancılı bir doğum sürecinde takılıp kalmış gibi yarım bırakılmış. En azından yazarın söylediği bu.

Kitap Serim, Düğüm ve Çözüm olmak üzere 3 kısımdan oluşuyor ve bu bölümler içerisinde yer alan bölümlerin başlıklarında da o bölüm ile alakalı bir suâl yer alıyor. Katre-i Matem, Osmanlı tarihi içerisinde yer edinen lale devrinde geçiyor. Sultanlardan 3. Ahmet, vezirlerden İbrahim Paşa... 

Bütün hikaye ana karakterimiz Şahin'in Nakşıgül'e âşık olması ve ardından evlenmesi ile alakalı küçük paragrafların yer aldığı kısa bir bölüm ile başlıyor. (Öncesinde yer alan 1. Suâl bölümü ilk okunduğu vakit anlaşılamayan bir bölüm lakin hikaye ile bağlantısı ileride ortaya çıkıyor.) Gerdek gecesinin ardından Şahin uyandığı anda Nakşıgül'ün ölmüş olduğunu görüyor. Bu sebepten de kendisini suçlu görülüyor ve nezarethaneye atılacak duruma geliyor. Bütün kitap boyunca Nakşıgül'ün katilini ararken bir sürü karakter ile tanışıp hepsi ile de ayrı ayrı olaylar yaşıyor, fikir alışverişinde bulunuyor. 

Bir yandan Nakşıgül'ün cinayetini çözmeye, Şahin'in değişimine, diğer yandan da Şahin'in etkileşimde olduğu insanların yaşadıklarına tanık oluyor, dört koldan hakim oluyorsunuz bütün hikayeye. Osmanlı Devleti'nin kapalı kapıları ardında yaşananlar, iktidar ateşinden payını almış olan kalpler, doğru-yanlış düşünceler, planlar, komplolar, isyanlar... (Patrona Halil İsyanı'na da tanık oluyorsunuz kitabın sonlarına doğru.) Bütün her şey kurgunun içerisine yedirilmiş halde. 

Tarihi bu şekilde okumak her zaman için ilk tercihim olmuştur çünkü mantığını kavrayamadığım, iç yüzünü anlamadığım, kurgusallaştıramadığım hiçbir şeyi uzun süre aklımda tutamıyorum. Ama bu kitapta okuduğum çoğu bilgiyi unutmayacağımı biliyorum. 

İskender Pala zaten "Divan Şiirini Sevdiren Adam" olarak tanınıyor, haliyle kitapta Divan Edebiyatı'ndan esintiler görmek de pek mümkün. Yabancı kelime fazlalığı var fakat kurgunun ilerleyişini bozacak derecede değil. Bilmeseniz de okunur, bilirseniz ne âlâ. Lale devrinde geçmesinden mütevellit kitapta lale yetiştiriciliği ve Osmanlı'da, Türklerde lalenin anlamına genişçe yer verilmiş. Öyle ki lale ile ilgili de baya bir şey öğrenmiş oldum. 

Yer yer bölüm sonlarında eski devirlerden kalma hikayelere yer verilmiş, bu güzeldi. Lakin ben aşkın uçurumuna bu denli yaklaşmaktan zevk alamayan biriyim. Deli divane olanlar bir şekilde okurken de beni deli ediyorlar. 

Aynı şekilde bölümlerden bazılarında da yanda görüldüğü gibi çizimler yer alıyor. Durup durup incelediğimi söylemem yerinde olacak sanırım. Çizimler de çok güzeldi.

Kitapta tashih hataları yok muydu, vardı elbette. Yerleri karışmış harfler, yer verilmeyen semboller... çok göze batmıyor elbette fakat ben beklemiyordum bu kitaptan. 

Gelelim benim için en buruk kısma: Çözüm. Hatta çözümün son kısımları. Nakşıgül ile alakalı ortaya çıkan gerçekler ve yaşananlar... Yani bilmiyorum, daha farklı bir final bekliyordum ben. Okuyunca "Yok artık!" dediğimi hatırlıyorum. Tarihte yeri vardır bu tarz olayların belki de. O denli geniş bir tarih bilgisine sahip değilim ama bu kurguda daha yerinde bir son beklerdim. 

Sözün özü tarih açısından doyurucu, kurgu açısından hafif aç bırakan bir kitaptı. Sindire sindire okutuyor kendisini, kesinlikle. Önereceğim bir kitap olur kendileri.

Puanım 3/5.

Birkaç tane de alıntı bırakıyorum:
... Yine de Kabristanda oturup beklerken ölüm bütün çıplaklığıyla gözlerinde canlanır gibi oldu. Burada oyalanmak zorundaydılar ve çevrelerini saran bunca şahide var iken ölümü düşünmeden edemiyorlardı. Onun, acı olduğu kadar doğal, ürkütücü olduğu kadar alışılmış, kovulmak istendikçe kucaklanan bir gerçek olduğunu işte orada anladılar.
Kendisiyle sevineceğin şeyler az olsun ki, kaybettiğinde üzüleceğin şeyler de azalmış olsun.
... İnsanın ümitli olduğu her şeye köle, ümidini kestiği her şeyden de hür olduğunun farkındaydı.
Hadi esen kalın, hoşça kalın.

15 Ağustos 2016 Pazartesi

Film Yorumu | Suicide Squad: Gerçek Kötüler (Suicide Squad)

Film Yorumu | Suicide Squad: Gerçek Kötüler (Suicide Squad)

SUICIDE SQUAD - DAVID AYER

Merhaba.

Suicide Squad'ı vizyona girdiği ilk gün (12 Ağustos) gidip izleme imkanım oldu lakin görüşlerimi açıklayacak vakti yeni bulabildim. Spoiler içeren ve içermeyen olmak üzere 2 kısımdan oluşacak bu yazım. Ne çok uzatacak ne de çok kısa tutacağım. Öncelikle fragman için tık tık.

Suicide Squad'dan film olacağı söylemlerinin ortaya çıkmış olduğu dönemde haberdar oldum. Çizgi romanını okumuş değildim, hala değilim, sadece bilgi sahibi olmak adına araştırma yapmıştım. Yani söyleyeceklerim tamamen filme bakış değerlendirmesi gibi bir şey olacak. Çizgi romandan bağımsız ilerleyeceğim.

Suicide Squad fragmanının dönmeye başladığı ilk günden beri çok konuşulan bir film oldu. Öyle ki filmi izlediğim gün metroda her karaktere özel olarak hazırlanmış afişlerin duvar boyunca dizilmiş olduğunu gördüm. Sosyal medya ve internet ortamında dönen reklamları, fragmanları, posterleri söylemiyorum bile. Ülkemizde satışı üzerine çok düşüldü, Batman V Superman gibi. Fragmanlarının çoğunu izlemedim, karakterlere özel çıkan ayrı tanıtımlara da bakmadım. Özellikle yapmadım ki filmde izleyebileceğim bir şeyler kalsın. Faydasını da görmüş oldum elbette.

Önce spoilersız gideceğiz.

Geniş bir oyuncu kadrosuna sahip olmasına rağmen herkesin hikayesine yeteri kadar yer vermişlerdi bana göre. Zaten 2 saate yakın mıydı, neydi film. O kadar bile değildi muhtemelen neyse.

Jared Leto, Joker'e de her karakterine olduğu gibi gayet güzel hayat vermiş. Jokeri farklı şekilde görmek hoşuma gitti. (Heath Ledger'a laf etmiyoruz elbette.)

Harley Quinn de iyiydi, güzeldi. Ama ben daha mı deli olsun istedim, ne? Çizgi romanda genel havası nasıl, bilmiyorum ama biraz daha deli olsa beni rahatsız etmezdi diye düşünüyorum.

Diğer karakterler hakkında herhangi bir bilgiye sahip olmadığım için bir şey söyleyemiyorum. Okuyan, bilen ne der, bilemem. Beni rahatsız etmedi hiç biri. Hepsi ayrı güzel hava katmış filme. Karakteri ile uyum sağlayamamış biri yoktu bana göre. (Albay Flag'e sarılabiliyor muyuz?)

Filmin konusu ne olacak, düşman kim olacak diye bir ara düşünmüş olmama rağmen üzerine düşmemiştim. Bu sebepten düşmanın o kişi olmasını da beklemiyordum haliyle. (Hoş, birini mi bekliyordum sanki?) Ne güzel araştırma yapmışım, değil mi? Zack Snyder enfes bir iş çıkarmış, karakter tanıtımlarındaki grafiklere bayıldım özellikle.

Soundtrack albümü kaç haftadan beri müthiş şekilde dinleniyor zaten, bir şey söylememe gerek yok. Filme oturmuş bütün müzikler. (Özellikle de Eminem-Without me. Hı?)

Keyifli vakit geçirmek istiyorsanız, hep erdemli takılan süper kahramanları beyaz perdede görmekten sıkıldıysanız izlemeye gidin, derim. Zaten filmde genel olarak bir çizgi roman havası da hakim. Farklı bir film özellikle, hiç ilginizi çekmediyse bu sebepten bile izlemek adına şans verebilirsiniz.

GELDİK Mİ SPOILER'A. TİKKAT, TİKKAT!

Gelelim spoilerın dibine vurabileceğim kısma. Öncelikle fragmanlarda yer alan çoğu kısım filme dahil edilmemişti, neden sonra fark ettim. DVD'ye mi saklıyorlar, burada mı böyleydi, son anda fikirleri mi değişti, filmin süresi mi yetmedi, bilemiyoruz.

Amanda Waller. Sert ve duygusuz tavırları benim çok hoşuma gitti. (Yer yer çemkirdim kadına ama konumuz bu değil.) Pislikti falan ama böyle bir ekibe de böyle bir kadın giderdi zaten.

Joker ve Quinn aşkı? Şimdi çok biliyormuş gibi konuşmayayım ama benim bildiğim Joker bu denli peşinden koşmaz herhalde Quinn'in. Filmde çok az yerde görüyoruz Mr. J'i, o da sürekli Harley'nin peşinde iken. Sinematik bir aşk yaratmışlar galiba. Seyirciye mi oynamışlar bilmiyorum. Öyle deli gibi de sıkmadı zaten beni. Böyle de devam edebilirler yani. Gerçi suya düştükleri sahnede de yakalanmamak için bir başına bıraktı Quinn'i. Az biraz Joker'lik bir hareketti işte o.

Batman? Baya güzel bir hava katmıştı filme. Ben Affleck'i gördükçe keyfim yerine geldi. Batman'siz Suicide Squad olur muydu? Olmaması iyi olmuş. (Fragmanda suya atlayan Batman'in suratında şeyi bir türlü anlayamamış, çözememiştim. Meğer nefes alabilmesi içinmiş. Çok mantıklı değil mi?)

Final dövüşünde baya dayak yediler. O kısmını ayrı beğendim. Dayak yiye yiye yok ettiler Enchantress'i de abisini de. Zaten antikahramanlar, diğer türlüsü bir acayip olurdu.

Post credit scene'deki Justice League göndermesi? Bütün filmleri birbirine bağlamaya başladı DC tam anlamıyla. (BVS SPOILER'I GELİYOR TİKKAT! Bence Superman'i de öldürmeleri Suicide Squad içindi. Hemen ardından bu film geleceği için.)

Neyse sözün özü, vizyondayken kaçırmayın, izleyin. Ben büyük beklentiler ile girmedim filme, bana yetti. Beklentileriniz ne yönde, bilmiyorum ama karşılayabileceğini düşünüyorum.(Çok da über şeyler beklemeyin canım, a-a.)

Esen kalın, hoşça kalın.

9 Ağustos 2016 Salı

Film Önerisi | Haçiko: Bir Köpeğin Hikayesi (Hachiko: A Dog's Story)

Film Önerisi | Haçiko: Bir Köpeğin Hikayesi (Hachiko: A Dog's Story)


Hachiko: A Dog's Story, 2009 ABD yapımı drama filmi.
Film, bir sanat profesörünün, akita cinsi bir köpekle olan duygusal ilişkisini anlatmaktadır. 
Merhaba.

Bu yazıyı yazarken bile ağlayacağım sanırım.

Öncelikle fragman için tık tık. Vikipedi'de yer alan filmin konusu ile alakalı bilgi yukarıda. Ben biraz daha derine gireceğim sadece.

Filmin senaryosu, gerçek hayattan alınma bir hikayeden esinlenerek oluşturulmuş. Gerçek hikayeyi okumak isterseniz eğer tık tık. Fakat okumasanız daha iyi diyebilirim, filmi daha çok özümsemiş olursunuz böylelikle. Sizin tercihiniz tabii.

Filmin başında afişte gördüğümüz Profesör Parker Wilson'ın torunu ile karşılaşıyoruz. Hikayeyi anlatan torunu Ronnie yani.

Japonya'da bulunan bir abimiz Hachiko'yu buluyor ve ismini verdikten sonra köpek, havalimanına doğru yola çıkıyor. Yolun sonu tren istasyonuna düştüğünde kafesinden kaçıp bizim Profesör ile karşılaşıyor. Parker ilk önce sahibinin onu arayacağı ihtimalini düşünerek oradaki görevliye bırakmak istiyor. Görevli tüm gece köpeği orada tutamayacağını belirtince Hachiko'yu alıp eve getirmek zorunda kalıyor.













Ve hikayeleri böylelikle başlamış oluyor.

Yalnızken izlemenizi tavsiye ederim zira finalinde büyük ihtimalle duygulanacaksınız. Afişe bakınca bile içim gidiyor ben yazıyı burada sonlandırayım en iyisi. Pişman olmayacaksınız.

Esen kalın, hoşça kalın.