Merhabalar.
Bu yazıyı yazmak biraz zor olacak benim için. Öncelikle bu kitabın yazarı Ned Vizzini 19 Aralık 2013 yılında intihara teşebbüs etmiş ve aramızdan ayrılmış. Zaten kitabı okurken depresyonu bu kadar iyi anlatan birinin bu tarz bir şey yaşamış olması gerektiğini anlayabiliyorsunuz. Tek diyebileceğim keşke dayanabilecek gücü kendisinde bulabilseydi. Keşke hayata haddini bildirebilseydi.
Yazarın 3 tane daha kitabı var, sadece kendisine ait. Başka yazarlarla ortak olarak yazdığı kitapları var bir de. Bahsettiğim 3 kitapsa şunlar: Be More Chill (2005), Teen Angst? Naaah... (2010) ve The Other Normals (2012). Komik Bir Hikâye ise 2007 yılında basılmış, dilimize de Go! Kitap aracılığıyla 2016 yılında çevrilmiş. Geç olsun, güç olmasın demişler.
Kitap 2010 yılında Ryan Fleck ve Anna Boden'ın yönetmenliğiyle sinemaya uyarlanmış. Fragman için tık tık. Emma Roberts ve Keir Gilchrist başrolleri paylaşıyor. Bir de Zach Galifianakis mi desem acaba? Adamı da başrol yapmışlar resmen. Filmi izledim; birkaç küçük şey dışında neredeyse aynısı olmuş, güzel de olmuş. O birkaç küçük (?) farklılıktan biri de Galifianakis'in karakteri olan Bobby'i neredeyse başroller ile aynı dereceye koymaları. Kitapta böyle bir şey yok, Bobby bu kadar ön planda değil. Zach Galifianakis Oynamam diğer türlü! mü demiş yoksa yönetmen mi böyle bir karar vermiş bilmiyorum ama Bobby karakterini baya görüyorsunuz filmde. O sahnelerden çoğu kitapta yok mesela. Neyse.
The Other Normals hariç, Komik Bir Hikâye de dahil olmak üzere üç kitabın kapağında da bir kafa çizimi var. Komik Bir Hikâye'de bu çizimin mantığını çok hoş buldum, diğer kitaplarda da bu çizimlerin güzel mantıkları vardır muhakkak. Yani, kapağı çok beğendim. Zaten çok dikkat çekici ama kitabı okuyunca kapağa daha ayrı bir gözle bakıyorsunuz elbette.
Konusuna gelirsem ana karakterimiz Craig Gilner'ın orta okuldan beri bir hayali var: Hayatta başarılı olmak. Bunun için de güzel bir liseye, güzel bir üniversiteye, ardından da doğru bir işe girmesi gerekiyor. Craig sabah akşam demiyor, bizim YGS-LYS'ye hazırlandığımız gibi gideceği Yönetici Meslek Lisesi'nin kendi özel sınavına hazırlanıyor. İyi de sonuç yapıyor; 800'de 800. Artık başarılı olacağını düşünüyor fakat şöyle bir sorun var ki okul çok zor. Ödevler, dersler, girmesi gereken kulüpler, katılması gereken okul dışı faaliyetler... Başarılı şekilde mezun olabilmesi için bunların hepsini yapması gerekiyor. Bütün bu sorumluluklar üstüne bindiği anda kaçınılmaz son geliyor ve Craig depresyona giriyor. Öyle hemen şak diye girmiyor tabii, bir müddet yemeden kesiliyor, uyku uyuyamıyor, yavaş yavaş düşünmeden duramamaya başlıyor. Ve bir gün -artık son raddeye geldiğinde- intihar etmeye karar veriyor.
Ama Craig çok olgun ve akıllı bir çocuk.
İntihar raddesine gelene kadar zaten bu durumdan nasıl çıkabileceğini mantıklı bir şekilde düşünmeye çalışıyor, Craig. Ailesinin kendisine ne kadar destek olduğunu da biliyor, onları üzmemeye çalışıyor. Psikologları ile işbirliği içerisine giriyor. Yani depresyona girdiğini fark edince yatağın içine girmiş ve ölmeyi bekleyen biri gelmesin aklınıza. Craig, gerçekten, bu durumdan kurtulmak adına çaba gösteriyor.
İntihara karar vermesi de şu şekilde gerçekleşiyor: Bir akşam artık kurtulmak, ailesini falan da huzura kavuşturmak istediğine karar veriyor. Çünkü ne denerse denesin olmuyor, ne yaparsa yapsın bu 'depresyon' denen durum devam ediyor. Bir gece, annesi uyuduktan sonra bir kitabın içerisinde bulduğu İntihar Hattı numarasını arıyor ve intihar etmek istediğini söylüyor. Karşısındaki kadını gayet normal bir şekilde dinliyor ve kadının Acil servise gitmelisin, uyarısına kulak verip en yakınındaki hastanenin acil servisine gidiyor.
Sonrası belli: Psikiyatri kliniğine yatış.
Kitabın bundan sonrası da Craig'in orada karşılaştığı insanlarla olan ilişkilerini, geçmişinden bir şeylerin gün yüzüne çıkışını, çevresindeki bazı insanları ardında bırakışını ve depresyon sürecinin en başından beri gösterdiği çabayı anlatıyor.
Ned Vizzini depresyonu biliyordu ve bunu çok güzel yazmış. [Güzel nasıl anlatılırsa bu konu artık.] Depresyonun sadece bahsettiğim gibi yatağına çekilmek, insanlarla konuşmamak, sürekli suratsız gezinmek olmadığını çok temiz anlatmış. Craig depresyonda ama hayattan soyutlanmış değil, kurtulmaya çalışıyor. Ve ne halde olduğunun farkında, hissettiği ve düşündüğü şeylerin ne kadar mantıksız olduğunun da farkında.
Sadece kurtulamıyor.
Daha doğrusu, sorunun ne olduğunu bilmiyor. Ve siz de Craig ile beraber asıl sebebin ne olduğunu görüyorsunuz. Ne yapması gerektiğini ve ne yaptığını okuyorsunuz.
Şimdi size şunu söylemeyeceğim: Depresyonda hissediyorsanız kesinlikle okumanız gerekiyor; sizi depresyondan kurtaracak bir kitap, sorununuzun ne olduğunu fark edebileceğiniz bir kitap.
Hayır.
Evet, depresyondaysanız okuyabilirsiniz ama bu kitap sizi depresyondan kurtarır mı? Çok emin değilim. Çünkü kitapta zaten bildiğiniz şeyler yazıyor olabilir. Durum da bu zaten: Ne yapmanız gerektiğini zaten bilirsiniz. Ama asıl sorun çekirdeğe inemeyişiniz ve sorunu çözemeyişinizdir. Ya yapacak gücünüz yoktur ya da erkenden pes edersiniz. Tüm olay sizde biter klişesi yani.
Kim bilir belki bazı şeyleri temiz bir şekilde göremeyen ve böyle hisseden insanlar vardır. Onları için kesinlikle öneririm bu kitabı. Aslında herkes için kesinlikle öneririm. Bu kitap, depresyonu çok iyi anlatan bir kitap ve günümüzde az olsun fazla olsun, bu durumdan muzdarip olmayan çok az kişi var.
Hem eğlenceli vakit geçirin, hem de bu konu hakkında bilgi edinin. Yani bu kitabı kesinlikle kitaplığınıza koyun.
Umarım yakın zamanda diğer kitaplarını da çevirirler.
Puanım 9/10.
Alıntılar:
Kendinizi öldürmek isterken konuşmak öyle zor ki. Dünyanın en zor şeyi; zihinsel bir dert değil, fiziksel bir şey, ağzınızı açıp kelimelerin dökülmesine izin vermenin fiziksel olarak zor olması gibi. Kelimeler, normal insanların kelimeleri gibi, beyninizle uyumlu ve rahat çıkmaz; buz kırma makinesindan dökülüyormuş gibi, parça parça çıkarlar; dilinizin arkasında toplanırlar ve siz onlara takılıp tökezlersiniz. O yüzden de çenenizi kapalı tutarsınız.
"Resmi niye bıraktın?" "Vaktim yok." "Saçmalama. Her zaman vaktin var." "Öyle mi?" "Evet. Zaman insanın uydurduğu bir kavram." "Sahi mi? Nereden duydun bunu?" "Uydurdum." "Doğru mu bilmiyorum. Hepimiz zamanın içinde yaşıyoruz. Bizi o kontrol ediyor." "Zamanımı istediğim gibi kullanıyorum, demek ki zamanı ben kontrol ediyorum." "Filozof olsana sen, Sarah." "Ih, yok. Neymiş o? Ben iç mimar olacağım."
Hasta falan değildim. Koridoru arşınlamaya devam ettim. Depresyon hastalık değildi. Her şeyi dram haline getirmek için bir mazeretti yalnızca. Bunu herkes biliyordu. Arkadaşlarım biliyordum, okul müdürüm biliyordu. Yine terlemeye başlamıştım. Beynimin içinde Çark'ın kükreyerek dönmeye başladığını hissediyordum. Ortada yaptığım doğru dürüst bir şey yoktu. Bir iki küçük resim işte, o kadar. Bunun hiçbir anlamı yoktu. Okulun müdürü az önce beni aramıştı, bense telefonu adamın suratına kapatmış, sonra da tekrar aramamıştım. İşim bitmişti. Okuldan uzaklaştırılmıştım. Bitmiştim.
Esen kalın, hoşça kalın.