Film Önerisi | VOL-İ (WALL-E)

21 Ağustos 2017 Pazartesi

Kitap Yorumu | Komik Bir Hikâye - Ned Vizzini

Kitap Yorumu | Komik Bir Hikâye - Ned Vizzini

 

Merhabalar.

Bu yazıyı yazmak biraz zor olacak benim için. Öncelikle bu kitabın yazarı Ned Vizzini 19 Aralık 2013 yılında intihara teşebbüs etmiş ve aramızdan ayrılmış. Zaten kitabı okurken depresyonu bu kadar iyi anlatan birinin bu tarz bir şey yaşamış olması gerektiğini anlayabiliyorsunuz. Tek diyebileceğim keşke dayanabilecek gücü kendisinde bulabilseydi. Keşke hayata haddini bildirebilseydi.

Yazarın 3 tane daha kitabı var, sadece kendisine ait. Başka yazarlarla ortak olarak yazdığı kitapları var bir de. Bahsettiğim 3 kitapsa şunlar: Be More Chill (2005), Teen Angst? Naaah... (2010) ve The Other Normals (2012). Komik Bir Hikâye ise 2007 yılında basılmış, dilimize de Go! Kitap aracılığıyla 2016 yılında çevrilmiş. Geç olsun, güç olmasın demişler.

Kitap 2010 yılında Ryan Fleck ve Anna Boden'ın yönetmenliğiyle sinemaya uyarlanmış. Fragman için tık tık. Emma Roberts ve Keir Gilchrist başrolleri paylaşıyor. Bir de Zach Galifianakis mi desem acaba? Adamı da başrol yapmışlar resmen. Filmi izledim; birkaç küçük şey dışında neredeyse aynısı olmuş, güzel de olmuş. O birkaç küçük (?) farklılıktan biri de Galifianakis'in karakteri olan Bobby'i neredeyse başroller ile aynı dereceye koymaları. Kitapta böyle bir şey yok, Bobby bu kadar ön planda değil. Zach Galifianakis Oynamam diğer türlü! mü demiş yoksa yönetmen mi böyle bir karar vermiş bilmiyorum ama Bobby karakterini baya görüyorsunuz filmde. O sahnelerden çoğu kitapta yok mesela. Neyse.

The Other Normals hariç, Komik Bir Hikâye de dahil olmak üzere üç kitabın kapağında da bir kafa çizimi var. Komik Bir Hikâye'de bu çizimin mantığını çok hoş buldum, diğer kitaplarda da bu çizimlerin güzel mantıkları vardır muhakkak. Yani, kapağı çok beğendim. Zaten çok dikkat çekici ama kitabı okuyunca kapağa daha ayrı bir gözle bakıyorsunuz elbette.

Konusuna gelirsem ana karakterimiz Craig Gilner'ın orta okuldan beri bir hayali var: Hayatta başarılı olmak. Bunun için de güzel bir liseye, güzel bir üniversiteye, ardından da doğru bir işe girmesi gerekiyor. Craig sabah akşam demiyor, bizim YGS-LYS'ye hazırlandığımız gibi gideceği Yönetici Meslek Lisesi'nin kendi özel sınavına hazırlanıyor. İyi de sonuç yapıyor; 800'de 800. Artık başarılı olacağını düşünüyor fakat şöyle bir sorun var ki okul çok zor. Ödevler, dersler, girmesi gereken kulüpler, katılması gereken okul dışı faaliyetler... Başarılı şekilde mezun olabilmesi için bunların hepsini yapması gerekiyor. Bütün bu sorumluluklar üstüne bindiği anda kaçınılmaz son geliyor ve Craig depresyona giriyor. Öyle hemen şak diye girmiyor tabii, bir müddet yemeden kesiliyor, uyku uyuyamıyor, yavaş yavaş düşünmeden duramamaya başlıyor. Ve bir gün -artık son raddeye geldiğinde- intihar etmeye karar veriyor.

Ama Craig çok olgun ve akıllı bir çocuk.

İntihar raddesine gelene kadar zaten bu durumdan nasıl çıkabileceğini mantıklı bir şekilde düşünmeye çalışıyor, Craig. Ailesinin kendisine ne kadar destek olduğunu da biliyor, onları üzmemeye çalışıyor. Psikologları ile işbirliği içerisine giriyor. Yani depresyona girdiğini fark edince yatağın içine girmiş ve ölmeyi bekleyen biri gelmesin aklınıza. Craig, gerçekten, bu durumdan kurtulmak adına çaba gösteriyor.

İntihara karar vermesi de şu şekilde gerçekleşiyor: Bir akşam artık kurtulmak, ailesini falan da huzura kavuşturmak istediğine karar veriyor. Çünkü ne denerse denesin olmuyor, ne yaparsa yapsın bu 'depresyon' denen durum devam ediyor. Bir gece, annesi uyuduktan sonra bir kitabın içerisinde bulduğu İntihar Hattı numarasını arıyor ve intihar etmek istediğini söylüyor. Karşısındaki kadını gayet normal bir şekilde dinliyor ve kadının Acil servise gitmelisin, uyarısına kulak verip en yakınındaki hastanenin acil servisine gidiyor.

Sonrası belli: Psikiyatri kliniğine yatış.

Kitabın bundan sonrası da Craig'in orada karşılaştığı insanlarla olan ilişkilerini, geçmişinden bir şeylerin gün yüzüne çıkışını, çevresindeki bazı insanları ardında bırakışını ve depresyon sürecinin en başından beri gösterdiği çabayı anlatıyor.

Ned Vizzini depresyonu biliyordu ve bunu çok güzel yazmış. [Güzel nasıl anlatılırsa bu konu artık.] Depresyonun sadece bahsettiğim gibi yatağına çekilmek, insanlarla konuşmamak, sürekli suratsız gezinmek olmadığını çok temiz anlatmış. Craig depresyonda ama hayattan soyutlanmış değil, kurtulmaya çalışıyor. Ve ne halde olduğunun farkında, hissettiği ve düşündüğü şeylerin ne kadar mantıksız olduğunun da farkında.

Sadece kurtulamıyor.

Daha doğrusu, sorunun ne olduğunu bilmiyor. Ve siz de Craig ile beraber asıl sebebin ne olduğunu görüyorsunuz. Ne yapması gerektiğini ve ne yaptığını okuyorsunuz.

Şimdi size şunu söylemeyeceğim: Depresyonda hissediyorsanız kesinlikle okumanız gerekiyor; sizi depresyondan kurtaracak bir kitap, sorununuzun ne olduğunu fark edebileceğiniz bir kitap.

Hayır.

Evet, depresyondaysanız okuyabilirsiniz ama bu kitap sizi depresyondan kurtarır mı? Çok emin değilim. Çünkü kitapta zaten bildiğiniz şeyler yazıyor olabilir. Durum da bu zaten: Ne yapmanız gerektiğini zaten bilirsiniz. Ama asıl sorun çekirdeğe inemeyişiniz ve sorunu çözemeyişinizdir. Ya yapacak gücünüz yoktur ya da erkenden pes edersiniz. Tüm olay sizde biter klişesi yani.

Kim bilir belki bazı şeyleri temiz bir şekilde göremeyen ve böyle hisseden insanlar vardır. Onları için kesinlikle öneririm bu kitabı. Aslında herkes için kesinlikle öneririm. Bu kitap, depresyonu çok iyi anlatan bir kitap ve günümüzde az olsun fazla olsun, bu durumdan muzdarip olmayan çok az kişi var.

Hem eğlenceli vakit geçirin, hem de bu konu hakkında bilgi edinin. Yani bu kitabı kesinlikle kitaplığınıza koyun.

Umarım yakın zamanda diğer kitaplarını da çevirirler.

Puanım 9/10.

Alıntılar:
Kendinizi öldürmek isterken konuşmak öyle zor ki. Dünyanın en zor şeyi; zihinsel bir dert değil, fiziksel bir şey, ağzınızı açıp kelimelerin dökülmesine izin vermenin fiziksel olarak zor olması gibi. Kelimeler, normal insanların kelimeleri gibi, beyninizle uyumlu ve rahat çıkmaz; buz kırma makinesindan dökülüyormuş gibi, parça parça çıkarlar; dilinizin arkasında toplanırlar ve siz onlara takılıp tökezlersiniz. O yüzden de çenenizi kapalı tutarsınız.
"Resmi niye bıraktın?" "Vaktim yok." "Saçmalama. Her zaman vaktin var." "Öyle mi?" "Evet. Zaman insanın uydurduğu bir kavram." "Sahi mi? Nereden duydun bunu?" "Uydurdum." "Doğru mu bilmiyorum. Hepimiz zamanın içinde yaşıyoruz. Bizi o kontrol ediyor." "Zamanımı istediğim gibi kullanıyorum, demek ki zamanı ben kontrol ediyorum." "Filozof olsana sen, Sarah." "Ih, yok. Neymiş o? Ben iç mimar olacağım."
Hasta falan değildim. Koridoru arşınlamaya devam ettim. Depresyon hastalık değildi. Her şeyi dram haline getirmek için bir mazeretti yalnızca. Bunu herkes biliyordu. Arkadaşlarım biliyordum, okul müdürüm biliyordu. Yine terlemeye başlamıştım. Beynimin içinde Çark'ın kükreyerek dönmeye başladığını hissediyordum. Ortada yaptığım doğru dürüst bir şey yoktu. Bir iki küçük resim işte, o kadar. Bunun hiçbir anlamı yoktu. Okulun müdürü az önce beni aramıştı, bense telefonu adamın suratına kapatmış, sonra da tekrar aramamıştım. İşim bitmişti. Okuldan uzaklaştırılmıştım. Bitmiştim. 
Esen kalın, hoşça kalın.

7 Ağustos 2017 Pazartesi

Seri Yorumu | Kocan Kadar Konuş / Kocan Kadar Konuş: Diriliş - Şebnem Burcuoğlu (Kocan Kadar Konuş Serisi)

Seri Yorumu | Kocan Kadar Konuş / Kocan Kadar Konuş: Diriliş - Şebnem Burcuoğlu (Kocan Kadar Konuş Serisi)


Merhabalar.

Kocan Kadar Konuş Serisi'ni 9.90 indiriminde yakaladım ve dedim ki: Alalım bakalım. Daha öncesinde almak aklımda yoktu yani, bir anda almaya karar verdim. İlk kitap 2014'te, ikinci kitap da 2015'te yayımlanmış. İlk kitabın yakaladığı başarının ardından da seri tamamen sinemaya uyarlanmış. Ezgi Mola ve Murat Yıldırım da başrollerinde oynamış. Kitabı görmüştüm ama asıl ilgimi çeken şey filmin fragmanı olmuştu.

Biraz boşa çıktı diyebilirim.

İsminden de anlaşılacağı üzere kitap, ana karakterimiz Efsun'un koca bulma durumuyla alakalı bir şeyler anlatıyor. Ailesi artık yaşının geçtiğini, okuduğu kitapların hayatını kurtarmayacağını, artık bir koca bulması gerektiğini söylüyor. Efsun'unsa geçmişte çok da başarılı ilişkileri olmamış, olmamaya da devam etmiş. En son kuzeni de takınca parmağına yüzüğü Bir bildikleri var herhalde, diye düşünerek kendisini biricik ailesinin kollarına emanet ediyor. Ve olaylar -kısmen- böyle gelişiyor.

Efsun'un ailesi tam anlamıyla evlilik manyağı. Evlenmediysen pek bir şey değilsin ve tez vakitte koca bulman lazım, felsefesini ilke edinmişler. Efsun'u aklıyorlar, paklıyorlar ve kız kardeşleriyle dışarı yolluyorlar. Kızlar bir gece kulübüne gidiyorlar ve güm! Efsun çocukluk aşkı Sinan ile karşılaşıyor. Gerisini de tahmin edersiniz herhalde.

Efsun. Kendisi karakter tanıtımına göre bol bol kitap okuyan bir kız, Kitap Yayıncısı, 30 küsür yaşında. Ve evlenmeyle -ailesi gibi- kafayı bozmamış bir kız. Çok kitap okuyor imajı çizilmiş ama bana doğru çizilememiş gibi geldi. Çok kitap okuyan insanın en azından az da olsa kendi fikri olur, doğru ile yanlışı bir şekilde ayırt edebilme kapasitesine sahip olur. Efsun, ailesinin bu tavrını çok yersiz ve saçma buluyor ama bir şekilde onlara ayak da uyduruyor yani. Aklından binbir türlü itiraz cümlesi geçiyor, hiçbirini de dile dökemiyor. Temeli tam oturtulamamış bir karakterdi benim nazarımda. Kendisi bir de feminist gösterilmeye çalışılmış; Allah'ım tam bir fiyaskoydu. Bir sahne var, bir kitap geliyor önüne. Kitaptaki paragraf da aşağıdaki alıntılar kısmında yer alıyor zaten.

Bu kadar saçma bir tahlil olamazdı muhtemelen.

Sinan. İlk kitapta var mıydı yok muydu, belli bile değil. Sahnesi gelince üç beş laf eden, sonra da hiçbir yaşam belirtisi göstermeyen bir karakter olarak çizilmiş. Ona dair hiçbir şey öğrenemedim, onu tanıyamadım, onu anlayamadım. Ana karakterden çok yan karakter gibi olmuştu bana göre. Ne sevdim ne nefret ettim. Zaten çok da tanıyamadığınız bir insana karşı bu tarz bir şeyler hissetmemeniz normal.

Efsun'un ailesine hiç değinmiyorum, her birinden illallah ettim.

Kitap komik olmaya çalışmış, başaramamış. Üç beş mesaj vermeye çalışmış, onu da eline yüzüne bulaştırmış. Koca seri twitter cümleleri ile doluydu yahu. Twitter'a bile yazılmazdı o cümleler belki de, bilemiyorum. Herkes Çok güldüm, çok komikti, gülmek için okunabilecek bir seri, falan yazmış da yani... Çok bir şey söylemek istemiyorum.

Gelelim benim en çok sinirimi bozan noktaya: Sabahattin Ali. Bizim Türk yazarlarda daha çok görüyorum bu durumu, henüz başka yazarlarda rastlamadım. Vardır belki de bilmiyorum, kimsenin hakkını yemeyeyim. Ama aynı duruma Ayşe Kulin'in Handan adlı eserinde de rastlamıştım. Karakter geçmişte yazılmış bir kitap karakterini yahut yazarını düşlerine konuk ediyor. Efsun da Sabahattin Ali ile konuşuyor. [Kürk Mantolu Madonna en sevdiği kitap tabii ki de bu arada.] Bana çok yersiz ve gereksiz geldi. Gerçekten gerek yoktu ve gerçekten ama gerçekten abes duruyordu. Bir de spoiler vermiş zaten, ilk kitabın 203. sayfasında. Kürk Mantolu Madonna'yı okumadıysanız o sayfayı atlayın gördüğünüz anda.

Dedim ki bir de filmlerine bakayım, yorum yapmadan evvel. Sadece ilk filmi izledim, ikincisini de bekletiyorum, emin değilim henüz. Ezgi Mola çok iyi bir iş çıkarmış ama karakter yamuk. Yani karakter dengede duramadığından Ezgi Mola da çok bir şey yapamamış filmde. Ama şunu söylemeliyim, filmde bazı sahneler kitaptan farklı olarak yazılmış. Ve bir tık daha komik olmuş diyebilirim. En azından kitaplardan daha iyiydi kesinlikle.

Sözün özü, kısa olmasa tam anlamıyla vakit kaybı olarak görebileceğim bir seriydi. Hızlı bitti de çok içime oturmadı şükür ki. İlla ki Merak ediyorum, falan diyorsanız filmlerini izleyin. Hiçbir şey kaybetmezsiniz. Seriyi alın, demem ben.

Puanım 4/10.

Alıntılar:
Türk kızının en moderninin annesi bile gün gelir kızının mürüvvetini görmek ister. Şahsen ben, "Kızım evlenmesen de olur, çocuk istiyorsan ya evlatlık alırsın ya da sperm bankasına başvurursun" diyen bir Türk anne tanımadım. Bir de ismine anneanne ve babaanne dediğimiz, sizin evlendiğinizi görmeden ölmek istemediğini söyleyip her ortamda ağlayabilme yetisine sahip, Oscar'lık bir grup insan yaşar. Zor dostum zor... KKK
Şarz dedi. Ay bayılacağım şimdi. Timur belki ceyran, kiprik, kirbit, şemşiye, veleybol, arabeks, diksmen, ve hatta riks deseydin bundan yıllar sonra dudağımın sol kenarında hafif bir tebessüm belirebilirdi sen aklıma geldiğinde. Ama bu şarz olayını kabullenmem mümkün değil. Yahu şarz demek şarj demekten daha zor. Kim, neresinden çıkardı bu şarz lafını? KKK
"Kime diyorum, alooo? Sinan'dan mesaj gelse ne yaparsın?" "Kafamın üzerine bir havuç koyup o havucu düşürmeden kendi etrafımda üç kere dönerim." "Of abla yaaa!" "Ne yapacağım, cevap yazarım." "O cevabı ne zaman yazarsın?" "Hemen." "Aptalsın işte sen." "Sensin aptal! Ne biçim konuşuyorsunuz siz benimle? Diliniz pabuç gibi oldu. Kaç zamandır böylesiniz. İşinize gelince abla, işinize gelince Efsun. Çocuk cevap vermem için atmıyor mu bu mesajı?" Tuğçe lafa atladı. "Bekleyeceksin abla. En az yarım saat bekleyeceksin. Sonra da iki kelimeyi aşmayacak bir mesaj atacaksın." KKK
Can sıkıntısından masamın üzerinde duran dosya yığınından bir tanesini daha alıyorum elime. Kadın-erkek ilişkileri üzerine yazılmış, yayınlanmayı bekleyen bir kitap daha. Giriş bölümü bir fıkrayla başlıyor. Hastane odasında, durumu ağır bir hasta, orta hall, ailesiyle birlikte doktoru bekliyor. Nihayet kapı aralanıyor ve içeriye yorgun ve umutsuz bakışlı bir doktor giriyor. -Hastanızın tek yaşam şansı var o da beyin nakli. Böyle bir ameliyatı ilk olarak deneyeceğiz. Tabii tüm masrafları sigortanız ödeyecek. Ancak nakledilecek beyin temini gideri hastanın ailesine ait olacak. Aile şokta. Aralarından biri konuşma cesareti gösteriyor: -Peki, ama nakledilecek beynin fiyatı nedir? diye soruyor. -'Değişir' diyor doktor. Erkek beyni kullanırsak 5000 Euro, kadın beyni kullanırsak 200 Euro. Uzun bir sessizlik oluyor. Beyler gülmemeye çalışıyorlar. Hanımlarla göz göze gelmekten kaçıyorlar. Yine daha cesur olanı soruyor: -Doktor bey bu fiyat farkının nedeni nedir? Doktor gülümsüyor: -Aynı arabalar gibi diyebiliriz. Kadın beyni ucuz oluyor çünkü kadınlar akıllarını çok kullanıyorlar. Çok kullanılmış akıl da çok kullanılmış beyin demek olduğuna göre, fiyatı düşük oluyor. Erkek beyni ise hiç kullanılmamış sıfır kilometre araba gibidir. Böyle yepyeni sayılabilecek bir beyin de pahalı oluyor haliyle. Ben bu kitabı basarım arkadaş! KKK
Esen kalın, hoşça kalın.

Not: Son paylaştığım alıntı tam olarak okuyup Yuh! dediğim kısım.