Merhabalar.
Kocan Kadar Konuş Serisi'ni 9.90 indiriminde yakaladım ve dedim ki: Alalım bakalım. Daha öncesinde almak aklımda yoktu yani, bir anda almaya karar verdim. İlk kitap 2014'te, ikinci kitap da 2015'te yayımlanmış. İlk kitabın yakaladığı başarının ardından da seri tamamen sinemaya uyarlanmış. Ezgi Mola ve Murat Yıldırım da başrollerinde oynamış. Kitabı görmüştüm ama asıl ilgimi çeken şey filmin fragmanı olmuştu.
Biraz boşa çıktı diyebilirim.
İsminden de anlaşılacağı üzere kitap, ana karakterimiz Efsun'un koca bulma durumuyla alakalı bir şeyler anlatıyor. Ailesi artık yaşının geçtiğini, okuduğu kitapların hayatını kurtarmayacağını, artık bir koca bulması gerektiğini söylüyor. Efsun'unsa geçmişte çok da başarılı ilişkileri olmamış, olmamaya da devam etmiş. En son kuzeni de takınca parmağına yüzüğü Bir bildikleri var herhalde, diye düşünerek kendisini biricik ailesinin kollarına emanet ediyor. Ve olaylar -kısmen- böyle gelişiyor.
Efsun'un ailesi tam anlamıyla evlilik manyağı. Evlenmediysen pek bir şey değilsin ve tez vakitte koca bulman lazım, felsefesini ilke edinmişler. Efsun'u aklıyorlar, paklıyorlar ve kız kardeşleriyle dışarı yolluyorlar. Kızlar bir gece kulübüne gidiyorlar ve güm! Efsun çocukluk aşkı Sinan ile karşılaşıyor. Gerisini de tahmin edersiniz herhalde.
Efsun. Kendisi karakter tanıtımına göre bol bol kitap okuyan bir kız, Kitap Yayıncısı, 30 küsür yaşında. Ve evlenmeyle -ailesi gibi- kafayı bozmamış bir kız. Çok kitap okuyor imajı çizilmiş ama bana doğru çizilememiş gibi geldi. Çok kitap okuyan insanın en azından az da olsa kendi fikri olur, doğru ile yanlışı bir şekilde ayırt edebilme kapasitesine sahip olur. Efsun, ailesinin bu tavrını çok yersiz ve saçma buluyor ama bir şekilde onlara ayak da uyduruyor yani. Aklından binbir türlü itiraz cümlesi geçiyor, hiçbirini de dile dökemiyor. Temeli tam oturtulamamış bir karakterdi benim nazarımda. Kendisi bir de feminist gösterilmeye çalışılmış; Allah'ım tam bir fiyaskoydu. Bir sahne var, bir kitap geliyor önüne. Kitaptaki paragraf da aşağıdaki alıntılar kısmında yer alıyor zaten.
Bu kadar saçma bir tahlil olamazdı muhtemelen.
Sinan. İlk kitapta var mıydı yok muydu, belli bile değil. Sahnesi gelince üç beş laf eden, sonra da hiçbir yaşam belirtisi göstermeyen bir karakter olarak çizilmiş. Ona dair hiçbir şey öğrenemedim, onu tanıyamadım, onu anlayamadım. Ana karakterden çok yan karakter gibi olmuştu bana göre. Ne sevdim ne nefret ettim. Zaten çok da tanıyamadığınız bir insana karşı bu tarz bir şeyler hissetmemeniz normal.
Efsun'un ailesine hiç değinmiyorum, her birinden illallah ettim.
Kitap komik olmaya çalışmış, başaramamış. Üç beş mesaj vermeye çalışmış, onu da eline yüzüne bulaştırmış. Koca seri twitter cümleleri ile doluydu yahu. Twitter'a bile yazılmazdı o cümleler belki de, bilemiyorum. Herkes Çok güldüm, çok komikti, gülmek için okunabilecek bir seri, falan yazmış da yani... Çok bir şey söylemek istemiyorum.
Gelelim benim en çok sinirimi bozan noktaya: Sabahattin Ali. Bizim Türk yazarlarda daha çok görüyorum bu durumu, henüz başka yazarlarda rastlamadım. Vardır belki de bilmiyorum, kimsenin hakkını yemeyeyim. Ama aynı duruma Ayşe Kulin'in Handan adlı eserinde de rastlamıştım. Karakter geçmişte yazılmış bir kitap karakterini yahut yazarını düşlerine konuk ediyor. Efsun da Sabahattin Ali ile konuşuyor. [Kürk Mantolu Madonna en sevdiği kitap tabii ki de bu arada.] Bana çok yersiz ve gereksiz geldi. Gerçekten gerek yoktu ve gerçekten ama gerçekten abes duruyordu. Bir de spoiler vermiş zaten, ilk kitabın 203. sayfasında. Kürk Mantolu Madonna'yı okumadıysanız o sayfayı atlayın gördüğünüz anda.
Dedim ki bir de filmlerine bakayım, yorum yapmadan evvel. Sadece ilk filmi izledim, ikincisini de bekletiyorum, emin değilim henüz. Ezgi Mola çok iyi bir iş çıkarmış ama karakter yamuk. Yani karakter dengede duramadığından Ezgi Mola da çok bir şey yapamamış filmde. Ama şunu söylemeliyim, filmde bazı sahneler kitaptan farklı olarak yazılmış. Ve bir tık daha komik olmuş diyebilirim. En azından kitaplardan daha iyiydi kesinlikle.
Sözün özü, kısa olmasa tam anlamıyla vakit kaybı olarak görebileceğim bir seriydi. Hızlı bitti de çok içime oturmadı şükür ki. İlla ki Merak ediyorum, falan diyorsanız filmlerini izleyin. Hiçbir şey kaybetmezsiniz. Seriyi alın, demem ben.
Puanım 4/10.
Alıntılar:
Türk kızının en moderninin annesi bile gün gelir kızının mürüvvetini görmek ister. Şahsen ben, "Kızım evlenmesen de olur, çocuk istiyorsan ya evlatlık alırsın ya da sperm bankasına başvurursun" diyen bir Türk anne tanımadım. Bir de ismine anneanne ve babaanne dediğimiz, sizin evlendiğinizi görmeden ölmek istemediğini söyleyip her ortamda ağlayabilme yetisine sahip, Oscar'lık bir grup insan yaşar. Zor dostum zor... KKK
Şarz dedi. Ay bayılacağım şimdi. Timur belki ceyran, kiprik, kirbit, şemşiye, veleybol, arabeks, diksmen, ve hatta riks deseydin bundan yıllar sonra dudağımın sol kenarında hafif bir tebessüm belirebilirdi sen aklıma geldiğinde. Ama bu şarz olayını kabullenmem mümkün değil. Yahu şarz demek şarj demekten daha zor. Kim, neresinden çıkardı bu şarz lafını? KKK
"Kime diyorum, alooo? Sinan'dan mesaj gelse ne yaparsın?" "Kafamın üzerine bir havuç koyup o havucu düşürmeden kendi etrafımda üç kere dönerim." "Of abla yaaa!" "Ne yapacağım, cevap yazarım." "O cevabı ne zaman yazarsın?" "Hemen." "Aptalsın işte sen." "Sensin aptal! Ne biçim konuşuyorsunuz siz benimle? Diliniz pabuç gibi oldu. Kaç zamandır böylesiniz. İşinize gelince abla, işinize gelince Efsun. Çocuk cevap vermem için atmıyor mu bu mesajı?" Tuğçe lafa atladı. "Bekleyeceksin abla. En az yarım saat bekleyeceksin. Sonra da iki kelimeyi aşmayacak bir mesaj atacaksın." KKK
Can sıkıntısından masamın üzerinde duran dosya yığınından bir tanesini daha alıyorum elime. Kadın-erkek ilişkileri üzerine yazılmış, yayınlanmayı bekleyen bir kitap daha. Giriş bölümü bir fıkrayla başlıyor. Hastane odasında, durumu ağır bir hasta, orta hall, ailesiyle birlikte doktoru bekliyor. Nihayet kapı aralanıyor ve içeriye yorgun ve umutsuz bakışlı bir doktor giriyor. -Hastanızın tek yaşam şansı var o da beyin nakli. Böyle bir ameliyatı ilk olarak deneyeceğiz. Tabii tüm masrafları sigortanız ödeyecek. Ancak nakledilecek beyin temini gideri hastanın ailesine ait olacak. Aile şokta. Aralarından biri konuşma cesareti gösteriyor: -Peki, ama nakledilecek beynin fiyatı nedir? diye soruyor. -'Değişir' diyor doktor. Erkek beyni kullanırsak 5000 Euro, kadın beyni kullanırsak 200 Euro. Uzun bir sessizlik oluyor. Beyler gülmemeye çalışıyorlar. Hanımlarla göz göze gelmekten kaçıyorlar. Yine daha cesur olanı soruyor: -Doktor bey bu fiyat farkının nedeni nedir? Doktor gülümsüyor: -Aynı arabalar gibi diyebiliriz. Kadın beyni ucuz oluyor çünkü kadınlar akıllarını çok kullanıyorlar. Çok kullanılmış akıl da çok kullanılmış beyin demek olduğuna göre, fiyatı düşük oluyor. Erkek beyni ise hiç kullanılmamış sıfır kilometre araba gibidir. Böyle yepyeni sayılabilecek bir beyin de pahalı oluyor haliyle. Ben bu kitabı basarım arkadaş! KKK
Esen kalın, hoşça kalın.
Not: Son paylaştığım alıntı tam olarak okuyup Yuh! dediğim kısım.
0 comments :