Karanlık Sular'ın yazarı Paula Hawkins'in Trendeki Kız adlı kitabını okumayan kalmamıştır muhtemelen, ya da izlemeyen. Trendeki Kız'ı beğenmiştim ve Neden Karanlık Sular'a da bir şans vermeyeyim? dedim. Yazarın ikinci romanı Karanlık Sular ve bu kadar taze bir yazar olmasına rağmen iki kitabında da azımsanmayacak bir başarı yakalamış olması takdire şayan şahsen.
Karanlık Sular, bir geçmişi deşme öyküsü. Kardeşinin ölüm haberini alan Jules isimli karakterimiz, bir daha hiçbir şekilde dönmek istemediği kasabaya ve ablasının ardında bıraktığı yeğenine geri dönmek zorunda kalır. Kardeşinin ölü bulunduğu Ölüm Göleti Nel'in üzerinde çalıştığı ve gizeminden, cazibesinden kopamadığı bir gölettir. Bir zamanlar Ölüm Göleti'nde ölen kadınların geçmişlerini araştırmış ve hikayelerini Ölüm Göleti diye adlandırdığı bir kitapta toplamaya başlamıştır. Kasabalı da bu yüzden pek üzülmez Nel'in öldüğüne. Baş belasının tekidir çünkü.
Kitapta çok fazla karakter var ve her karakterin ağzından bir kez bile olsa bir şeyler anlatılıyor. Ana hikaye bir karakterin üzerinden anlatılıyor dememin mümkünatı yok pek. Herkes bir parçası çünkü bu hikayenin. Her biri çok gizemli ve her birinin bir sırrı var. Kitapta masum insan bulmanız pek olası değil, Trendeki Kız'da da olduğu gibi. Paula Hawkins'in önemli özelliklerinden biri de bu sanırım: Bütün karakterler oldukça normal. Hata yapabilen, kin tutabilen, üzülebilen, gülümseyebilen, sorunları olan karakterler hepsi.
Birbiri içerisine geçmiş bir kurgu var elimizde. Karakterlerin geçmişleri birbirine dolanıyor, her birinin sırrı bir ötekini destekliyor. Hikayenin sonuna kadar diken üzerinde durmanıza neden oluyor, Hawkins. Şüphelenmeseniz bile karakterden Acaba? demenize neden oluyor, her birini ayrı ayrı sorgulatıyor. Olayı, bir dedektifin çözmesini izlemiyormuş da size gelen ifadeler neticesinde kendi başınıza çözmeye çalışıyormuşsunuz gibi düşünün. Her karakteri ayrı ayrı dinliyorsunuz çünkü. Ve hepsi sizin için potansiyel bir şüpheli haline geliyor.
Kadını temel alıyor asıl. Ailesinde şiddet gören ve sıkıntı çeken kadınları, tecavüze uğrayan kadınları, iftiraya kurban giden kadınları, susmak zorunda kalan kadınları... Ölüm Göleti'nin adı, bu ölü kadınların ruhuyla dolanıyor kasabayı ve insanların unutmasına izin vermiyor.
Güzel bir gerilim romanı arıyorsanız şu sıralar tavsiye edebileceğim bir kitap kendisi. Gizem konusunda tam olarak ne söylemem gerektiğini ise bilmiyorum. Trendeki Kız'da da bu ikilemi yaşamıştım. Gerilim, evet ama gizem... ondan tam emin olamıyorum işte. Vurucu bir kitap değil en azından, bunu söyleyebilirim. Tercihinizi bunu göz önünde bulundurarak yapabilirsiniz.
Puanım 6/10.
Alıntılar:
Taze bir yasın sancılarını çeken birini öylece izlemek korkunç bir şeydir; kötü, davetsiz bir misafirmiş gibi hissettirir. Bir başkasının özelini ihlalden başka bir şey değildir.
...Ona söyleyecek hiçbir şeyim yoktu. Ona ulaşmanın hiçbir yolu yoktu. Onda, eskiden benim de sahip olduğum bir şey görmüştüm. Belki de herkesin o yaşlardayken sahip olduğu bir şeydi bu. Önemli bir bilmemezlik. Ebeveynlerin çocuklarını tanıdıklarına, çocuklarını anladıklarına inanmalarının ne tuhaf olduğunu düşündüm. On sekiz ya da on beş ya da on iki yaşında olmak nasıl bir şeydi, hatırlamıyorlar mı? Belki de çocuk sahibi olunca çocuk olmayı unutuyorlardır.
"Evet, öyle. Birinin bir ilişkisi varsa, adamın karısı neden hemen ikinci kadından nefret eder? Neden kocasından nefret etmez? Onu daima seveceğine, daima onunla olacağına söz verip ona ihanet eden, kocası. Neden lanet bir uçurumdan atılan kocalar olmuyor?"
Esen kalın, hoşça kalın.