Film Önerisi | VOL-İ (WALL-E)

20 Şubat 2021 Cumartesi

Kitap Yorumu | Empati - Adam Fawer

Kitap Yorumu | Empati - Adam Fawer

Merhabalar.

Yazarın ilk kitabı Olasılıksız'ın yorumuna şuradan ulaşabilirsiniz. Olasılıksız'ı okuduktan hemen sonra da Empati'yi okumak istedim ki yazarın yazım tarzını daha iyi kavrayabileyim. Bu ne kadar iyi bir karardı, bilemiyorum çünkü Empati'yi okurken bunaldığımı hissettim. Bunda kitabın yaklaşık 700 sayfa olmasının da etkisi büyük.

Adam Fawer'ı daha evvel okumadıysanız ve bu kitabına denk geldiyseniz açıkçası bununla başlamanızı önermem. Çok kalın bir kitap ve Fawer'ın yazım tarzına alışık değilseniz biraz boğucu gelebilir. Ben Olasılıksız'ı okuduğum halde bunaldım, öyle söyleyeyim.

Şimdi, kitabın konusundan bahsetmek istiyorum biraz ancak nereden başlayacağımı bilemiyorum. Kitap, 3 koca bölümden oluşuyor: 1. Bölüm Elijah ve Winter, 2. Bölüm Laszlo ile Darian, 3. Bölüm Valentinus. Bu isimler kitaptaki ana karakterlerin isimleri. 1. Bölüm günümüzde geçiyor ve adından da anlaşılacağı üzere Elijah ve Winter adlı karakterleri konu alıyor. Elijah, Yüz Hareketleri Kodlama Sistemi'nde eğitim almış, sineztezisi olan bir analist. Aynı zamanda enoklofob ve hafefob. Film stüdyolarına ve televizyon şirketlerine danışmanlık yapıyor. Winter ise New York Filarmoni Orkestrası ile beraber konçerto sahneleyen bir kemancı.

Laszlo ve Darian adlı diğer iki karakterimiz, normal hayatlarını yaşamaya devam eden bu iki gence ulaşmaya çalışıyor. Ulaşmak istemelerinin sebebi ne? Valentinus'u durdurmak. Ya da onunla savaşmak, gerekirse öldürmek. Laszlo bunu istiyor ve gerçekleştirmek için de Darian'ın, Elijah'ın ve Winter'ın yardımına ihtiyacı var. Darian ile birlikte Elijah ve Winter'a ulaşmalarının ve boyunlarında asılı duran metal kolyeyi almalarının ardından da olaylar başlıyor. Evet, kolye. Haç kolye.

Olaylar bu şekilde başlıyor ancak zaman aralığı çok geniş. Günümüzde başlayan olayların ardından 2. Bölüm'de tamamen geçmişe gidip nedenleri ve yaşananları öğreniyor, ardından 3. Bölüm'de günümüze dönüp kaldığımız yerden devam ediyoruz. Yargı Gecesi'ne kadar.

Fawer, Olasılıksız'da matematikten metafiziğe kadar birçok konuya değinmiş, bunlardan ve ucu açık kalmış bir sorudan yola çıkarak bir kurgu oluşturmuştu. Aynı şeyi Empati'de de yapmış. Bu defa değindiği nokta ise sinestezik kişiler ve gnostizm. Çıkış noktası nedense gnoztizm'in ilkelerinden ikincisiymiş gibi geliyor bana: "Hakiki bilgiler, yani hakikate ait ya da hakikate yakın bilgiler ancak ruhsal ve psişik gelişim yoluyla edinilebilir. Buradaki "psişik" kelimesini görmüş ve "Aha!" demiş sanırım. "Eureka!" da demiş olabilir, bilmiyorum.

Şimdi küçük bir spoiler vereceğim, bahsetmek istediğim bir nokta var çünkü (Sonraki paragrafa geçiniz). Gnostizm ile kafayı bozmuş ve saçma sapan bir yolla Katolik kilisesini ortadan kaldırmaya çalışan Valentinus. Ey, Valentinus! Ben mi çok basit düşünüyorum, sen mi, bilmiyorum ama Papa'yı ve 108 Katolik kardinalini aynı anda öldürerek nasıl kiliseyi ortadan kaldırmayı planlıyorsun acaba? İnsanlarda bir şok ve boşluk yahut kafa karışıklığı yaratır bu muhakkak ancak... kilise yahut Katoliklik neden ortadan kalksın? Yüzyıllardır bu müesseseyi ayakta tutan 109 insan değil ki? Belki de yazar okuyan kitlenin aklına en yatmayacak mantıksız yöntemi seçmiştir. Kitaptan etkilenip saçma sapan bir şey yapan olmasın diye. Bilmiyorum.

Yine bilim, felsefe, din, bazı yaşanmış olaylar ve bazı komplo teorileri... Olasılıksız'da yaptığı o "araya bilgi yerleştirme" paragraflarından bu kitapta da bolca var. Niyeyse daha eğreti durmuş gibi geldi bana. Bu sefer karakterler ve olaylarla çok uyuşmamış gibi, Olasılıksız'da daha tutarlı duruyordu yine. Arada Sophie'nin Dünyası'nı okuyor gibi hissettim. Arkada bir hikaye dönüyor ama karakterler bazen durup bilgi moduna geçiyor. Bu kitapta fazla geldi bana bütün o paragraflar.

O kadar fazla şey var ki kitapta, hepsine değinirsem bitmeyecek bu yazı. Sözün özü, okudum, bitirdim. Kötü değildi ama bilmiyorum. Duygularım karışık bu kitaba ve yazara dair. Ülkemizde başka hiçbir yerde olmadığı kadar yüksek satış değerlerine ulaşmış. Biraz fazla mı coştuk acaba diye düşünmedim de değil.

Birkaç alıntı:

"Evet," diye yanıtladı Zinser gülümseyerek. "Müzik daha çok özne kutbuna yakındır; kendi ortamıyla sınırlı değildir çünkü tümüyle soyuttur. Schopenhauer, müziğin yapısının doğal dünyayı kopyaladığına inanır: Bas sesler cansız maddeleri, armoniler hayvanlar dünyasını, melodiler ise insan dünyasını betimler. Müzik, özde evrensel İrade'nin kopyasıdır. Müziğin öteki sanat türlerinden farkı, kendi kendini içermesidir. Başka şeylerin aksine, soyut duyguları barındırır; böylece dinleyicinin yaşamın duygusal özünü acı çekmeden algılamasına izin vererek zihni estetik bilince uyandırır."

..."Bu 'algı perdesi' ya da 'peçesi' olarak bilinir ve anlamı şudur: Hepimiz dünyayı gerçekte olduğu gibi değil, kendi önyargılı algılarımız vasıtasıyla gözlemleriz. Dolayısıyla, gerçekten bilebileceğiniz tek şey kendinizsinizdir." 

Esen kalın, hoşça kalın.

P.S. Charlie'ye ne oldu ya? 2. Bölüm'ün sonunda bahsedildi, sonrası yok. Ben mi bir şeyler kaçırdım?

6 Şubat 2021 Cumartesi

Kitap Yorumu | Olasılıksız - Adam Fawer

Kitap Yorumu | Olasılıksız - Adam Fawer

Merhabalar.

Bir dönemin elden düşmeyen kitabı Olasılıksız'ı bunca yıldır okumamayı nasıl başardım, bilmiyorum açıkçası. Ancak günün sonunda işte buradayız. Yıllardır bildiğim ancak okumak adına herhangi bir çaba sarf etmediğim bir kitaptı kendisi. Sonrasında ne oldu da aldım hatırlamıyorum; indirimde falan yakaladım muhtemelen.

Neyse, asıl konumuza gelelim.

Olasılıksız, Adam Fawer'ın ilk romanı. 2005 yılında orijinal dilinde yayımlanmış, 2006 yılında da dilimize çevrilmiş. 2006 International Thriller Writers Award'da "En İyi Çıkış Romanı" ödülünü kazanmış. Yazarın sonrasında da pek kitabı yok. İkinci kitabı Empati 2008 yılında, üçüncü kitabı OZ da 2016 yılında yayımlanmış.

Şimdi, dıştan içe doğru gidersek kapağı beğendim ben. Siyah beyaz olması ayrı hoşuma gitti. Orijinal kapağın tasarımı 3 boyutluymuş, zamanında baya övgü toplamış bu nedenden ötürü. Kapakta olasılığı düşük durumları anlatan görseller kullanmışlar: Düşeş (İki zarda aynı anda görülen 6 sayısı), Floş Royal (Pokerdeki en iyi kağıt kombinasyonu: 10, J, Q, K, A), çalışma prensibi tamamen olasılıksız bir saat... Bu ögeler kitabın içinde de var elbette, onlar referans alarak kullanılmış.

Kitap neyi anlatıyor peki? Ana karakterimiz David Caine'in, Chernobyl Rus lokantasının mahzeninde kumar oynayışı ile başlıyor, hikaye. Kendisi bir kumarbaz ancak olasılık hesapları yapan ve buna göre oynayan bir kumarbaz. Beyni olasılıkları çok kısa sürede hesaplıyor, böyle bir yeteneği var. Kendisi biraz kötü hissediyor yalnız, garip bir koku geliyor burnuna bir yerlerden. Sanki çürümüş et ve yumurta, idrarla karışmış gibi... Koku öyle yoğun ki dikkatini verip oynayamıyor bile. Oyunun finaline doğru, yaptığı hesaba göre kazanmasının oldukça yüksek bir olasılık olduğunu fark edip parayı artırıyor ve güm! Kaybediyor. Hemen ardından da bayılıyor. Yenildiği için değil yalnız, kokudan...

Kitapta birçok karakter var ve bunların bazılarının yolları hali hazırda kesişmiş, bazılarının da sonradan kesişiyor. David bayıldıktan sonra kendisini hastanede buluyor ve yanında uzun zamandır görüşmediği ikizi Jasper var. Jasper bir şizofren, görüşmemelerinin sebebi de bu; görüşmedikleri dönem Jasper'ın tedavi olduğu hastenede kaldığı dönem. David'in başında, bayılmasının nedeni dışında başka bir bela daha var: Coşup artırdığı o bahis miktarını karşı tarafa ödemesi gerekiyor. İkinci karakterimiz Nava, çift taraflı bir ajan kendisi. Parayı verene gizli bilgi satıyor. Ve son işi çok yolunda gitmediğinden onun da başı belada: Kısa sürede yeni bir sır çalması gerekiyor. Bir diğer karakter Dr. Tversky... Kendisi bazı sorularla ve deneylerele kafayı bozmuş, asistanı üzerinde de bu deneyleri yapıyor. Onun da başı sonradan belaya giriyor: Yeni denek bulmak zorunda. Bu üç karakterin -ve daha birçoğunun- yolları kitabın ilerleyen sayfalarında kesişiyor. 

Bilim, özel ajanlar, matematik, fizik, biyoloji, epilepsi, kumar... Maşallah Fawer bunların hepsini alıp harmanlamış ve ortaya da güzel bir kurgu çıkarmış. Yazarın asıl çıkış noktası epilepsi ve epilepsi nöbetlerinin nedeninin tam olarak bilinemiyor olması... Bu tarz bir kurgunun içine bolca matematik ve fizik de girince şahsen ben keyifle okudum. Olasılık, zaman, kuantum fiziği, istatistik, metafizik, matematik... Bunlar pek ilgi alanınıza girmiyorsa kitabın bazı noktalarında sıkılabilirsiniz zira bu konular üzerine uzun uzun diyaloglar dönüyor. (Olasılık da matematikte en sevmediğim konu bu arada, höf.)

Tabii ki bir teori üzerine kurulu bu kitap çünkü neden olmasın? (Bir şey de diyemiyorum, bilginiz olmasın diye.) Bazı noktalar fazla cilalı gelse de aktı gitti kitap. Fawer oldukça yalın bir dille anlatmış her şeyi. İlla ki okuyun diyebilir miyim, bilmiyorum ancak bir şans verebilirsiniz isterseniz.

Alıntılar:

"Satranç hayat gibidir David," demişti babası. "Her parçanın kendi işlevi vardır. Bazıları zayıftır, bazıları ise güçlü. Bazıları oyunun başında işe yarar, bazıları sonunda. Ama kazanmak için hepsini kullanmak zorundasın. Aynen hayatta olduğu gibi, satrançta da skor tutulmaz. On parçanı kaybedip yine de kazanabilirsin oyunu. Satrancın güzelliği budur işte."

O kadar çok esrarengiz olgunun nedenini buluyoruz ki, bir şeyin bilinemeyeceğine inanmakta zorlanıyoruz. Ama yine de bilinmeyen, bilinemeyecek diye bir şey var. O da karşımıza geçmiş sakin sakin işine bakıyor. -Henry Louis Menchen, Yazar

"Önemli olan şudur: Söyleyeceklerim diğer olasılık metodolojisi için de geçerlidir, hiçbir şeyden tamamen emin olamazsın; o zaman tahmin yürütmek için kullanılan denklemler hataları en aza indirgemek içindir, hata payını ortadan kaldırmak için değil."

Esen kalın, hoşça kalın.

Giriş görsel: Andrew Ostrovksky