![]() |
Yağmur Yağarken - Lisa De Jong |
Hayatım bir gecede sonsuza dek değişti.
Beau benim ilk aşkımdı. Sonra her şey altüst oldu. Artık hiçbir şey eskisi gibi değil. Ona nedenini söyleyebilsem keşke. Ama söyleyemem. Hiç kimseye söyleyemem. Ona ne kadar ihtiyacım olduğunun farkında bile değilmişim. Ta ki gidişiyle yapayalnız kalana dek.
Sonra Asher Hunt çıkageldi. Büyüleyici bakışları ve muzip gülümsemesiyle... Herkes ondan uzak durmamı söylüyordu. Oysa onun tek yaptığı beni esir alan acılarımı dindirmekti.
Ben, kaderimin o yağmurlu gecede mühürlendiğini sanıyordum ama Asher bana bunun sadece yeni bir başlangıç olduğunu gösterdi. Beni kurtardı. Bana yeniden umut verdi.
Ama şimdi hayatım bir sır yüzünden bir kez daha altüst olmak üzere...
Merhaba.
Yağmur Yağarken'i bitireli uzun zaman olmuş olmasına rağmen yorumunu ancak girebiliyorum. Zihnimde bazı şeyleri düzene sokmam gerekiyor ve ben bunu hâlâ başarabilmiş değilim. (Çenesi düşmesin diye elini ağzına yapıştırdı.) Konumuza dönelim.
Yağmur Yağarken benim için Schindler'in Listesi'nden sonra çok iyi bir seçim oldu. Kafamı yormayan, taze ve ferah bir kitaptı benim için diyeceğim... ama pek öyle bir kategoriye de giremiyor, karakterin başına gelen olaylardan ötürü.
Arka kapakta yazan şeyleri söyleyen kişi, ana karakterimiz Kate. Sırrından falan bahsediyor ya hani, öyle çok sabırsızlığa sürüklemiyor yazar sizi. Sırrı ile başlıyor kitap. Yani sırrı karakter ile beraber sizin de saklamanız gerekiyor. Ne yaşadığını söylememem lazım sanırım. (Bu spoiler işlerinden hiç anlamıyorum, bana güvenmeyin.) Yani... söylemiyorum. Bir olay yaşıyor ve bunun sonucunda hayatı değişiyor. (Kimse bir şey anlamadı, değil mi? Hah? Devam ediyoruz öyleyse.)
Hanım kızımız bir kafede çalışıyor annesi ile birlikte. Olay yaşandıktan sonra kendi karmaşasında boğulurken en yakın arkadaşı ve ilk aşkı Beau, üniversiteye gitmek için kasabadan ayrılıyor. Ama kız Kal, dese tası tarağı fırlatıp "Eah!" diyecek ve kalacak yani. Kate tabii ki Hayır, diyor, kendi hayatını yaşamalısın. Sonsuza kadar beni düşünemezsin. Çocuğumuzu üniversiteye postalıyor böylelikle. (Hemen öncesinde de bir şeyler söylüyor. Onun da gidişindeki melankolide ve isteksizlikte etkisi var. Höf, ne saçma cümle oldu bu böyle.)
Kızımız kasabada kalıyor ve çalışmaya devam ediyor. Bir gün kafeye bir yakışıklı geliyor ve kızın dikkatini çekiyor. Çekiş o çekiş, daha da kurtaramıyor yakasını. (Diyebileceğim her şey bu kadar sanırım.)
Yoruma gelirsek öncelikle dili çok sade tutmuş bir kitap. Fazla sadeydi, çok dert etmedim kafamı dağıtması için ama yazarın taze bir yazar olduğunu bağırıyor adeta kitap. Eleştiri değil elbette bu.
İlk sahne, açılış bölümü... Sırra ortak olduğumuz kısım. Ne desem yanlış anlaşılmam, bilmiyorum ama çok iyi yazılmadığını düşündüğüm bir sahne oldu. Yüzeysel geldi bana. Hoş, derine girmesini de istemezdim ama... (Yırtınıyorum şu an, beceremeyeceğim sanırım.) Yüzeyseldi, bu kadar. Kızın düşünceleri çok yüzeyseldi bu konu ile alakalı.
Artı bir kısım olarak iki erkekten bahsettim size. İkisinin de hikayede önemi var, sonradan anlıyorsunuz tabii bunu. Başta Asher'a bu kadar hızlı kapılması garip gelmişti bana çünkü, Bu ne hız! demiştim.
Şimdi düşününce...
yine aynı şeyi söyleyeceğim sanırım.
Yazarın Asher'a ve Kate'e yaşattığı sahnelerin anlamını, okuyucuya ne anlatmak istediğini anladım fakat yazarın tam anlatabildiğini düşünmüyorum.Ben anladım çünkü mükemmelim. Yazar penceresinden bakıldığı vakit anlaşılıyor.
İki kitabın karışımı gibi bir kitap. Tabii hangi iki kitap olduğunu söylemeyeceğim çünkü direkt anlaşılır o zaman konusu. O yüzden susuyor, size iki küçük ışık yakıyorum. Okuduğunuz vakit anlamış olacaksınız zaten.
Sonunda duygulandım mı? Evet. Ama zaten duygulanmamam elde değil gibiydi. Sırf bu etkisine bakarak Muhteşem bir kitap! diyemem. Diyemedim de. Bana göre eksikleri olsa da kafamı dağıtmamı sağladı. Her kitabı kendi içerisinde, yerine göre değerlendirmek gerekiyor sonuçta.
Çiğ kalmış bir kitap olsa da verilmek istenen mesaj iyiydi, yerindeydi. Lakin kelimelere iyi yedirilememişti, diye düşünüyorum.
Sözün özü, beklentilerinizi yüksek tutmadan okuyabileceğiniz ve belki de beğenebileceğiniz bir kitap, Yağmur Yağarken.
Puanım 3/5.
Alıntılara yer veriyor ve gidiyorum:
Yağmur Yağarken benim için Schindler'in Listesi'nden sonra çok iyi bir seçim oldu. Kafamı yormayan, taze ve ferah bir kitaptı benim için diyeceğim... ama pek öyle bir kategoriye de giremiyor, karakterin başına gelen olaylardan ötürü.
Arka kapakta yazan şeyleri söyleyen kişi, ana karakterimiz Kate. Sırrından falan bahsediyor ya hani, öyle çok sabırsızlığa sürüklemiyor yazar sizi. Sırrı ile başlıyor kitap. Yani sırrı karakter ile beraber sizin de saklamanız gerekiyor. Ne yaşadığını söylememem lazım sanırım. (Bu spoiler işlerinden hiç anlamıyorum, bana güvenmeyin.) Yani... söylemiyorum. Bir olay yaşıyor ve bunun sonucunda hayatı değişiyor. (Kimse bir şey anlamadı, değil mi? Hah? Devam ediyoruz öyleyse.)
Hanım kızımız bir kafede çalışıyor annesi ile birlikte. Olay yaşandıktan sonra kendi karmaşasında boğulurken en yakın arkadaşı ve ilk aşkı Beau, üniversiteye gitmek için kasabadan ayrılıyor. Ama kız Kal, dese tası tarağı fırlatıp "Eah!" diyecek ve kalacak yani. Kate tabii ki Hayır, diyor, kendi hayatını yaşamalısın. Sonsuza kadar beni düşünemezsin. Çocuğumuzu üniversiteye postalıyor böylelikle. (Hemen öncesinde de bir şeyler söylüyor. Onun da gidişindeki melankolide ve isteksizlikte etkisi var. Höf, ne saçma cümle oldu bu böyle.)
Kızımız kasabada kalıyor ve çalışmaya devam ediyor. Bir gün kafeye bir yakışıklı geliyor ve kızın dikkatini çekiyor. Çekiş o çekiş, daha da kurtaramıyor yakasını. (Diyebileceğim her şey bu kadar sanırım.)
Yoruma gelirsek öncelikle dili çok sade tutmuş bir kitap. Fazla sadeydi, çok dert etmedim kafamı dağıtması için ama yazarın taze bir yazar olduğunu bağırıyor adeta kitap. Eleştiri değil elbette bu.
İlk sahne, açılış bölümü... Sırra ortak olduğumuz kısım. Ne desem yanlış anlaşılmam, bilmiyorum ama çok iyi yazılmadığını düşündüğüm bir sahne oldu. Yüzeysel geldi bana. Hoş, derine girmesini de istemezdim ama... (Yırtınıyorum şu an, beceremeyeceğim sanırım.) Yüzeyseldi, bu kadar. Kızın düşünceleri çok yüzeyseldi bu konu ile alakalı.
Artı bir kısım olarak iki erkekten bahsettim size. İkisinin de hikayede önemi var, sonradan anlıyorsunuz tabii bunu. Başta Asher'a bu kadar hızlı kapılması garip gelmişti bana çünkü, Bu ne hız! demiştim.
Şimdi düşününce...
yine aynı şeyi söyleyeceğim sanırım.
Yazarın Asher'a ve Kate'e yaşattığı sahnelerin anlamını, okuyucuya ne anlatmak istediğini anladım fakat yazarın tam anlatabildiğini düşünmüyorum.
İki kitabın karışımı gibi bir kitap. Tabii hangi iki kitap olduğunu söylemeyeceğim çünkü direkt anlaşılır o zaman konusu. O yüzden susuyor, size iki küçük ışık yakıyorum. Okuduğunuz vakit anlamış olacaksınız zaten.
Sonunda duygulandım mı? Evet. Ama zaten duygulanmamam elde değil gibiydi. Sırf bu etkisine bakarak Muhteşem bir kitap! diyemem. Diyemedim de. Bana göre eksikleri olsa da kafamı dağıtmamı sağladı. Her kitabı kendi içerisinde, yerine göre değerlendirmek gerekiyor sonuçta.
Çiğ kalmış bir kitap olsa da verilmek istenen mesaj iyiydi, yerindeydi. Lakin kelimelere iyi yedirilememişti, diye düşünüyorum.
Sözün özü, beklentilerinizi yüksek tutmadan okuyabileceğiniz ve belki de beğenebileceğiniz bir kitap, Yağmur Yağarken.
Puanım 3/5.
Alıntılara yer veriyor ve gidiyorum:
"Bundan sonra..." öpücük. "Yağmur yağarken..." öpücük. "Beni düşün."
Dudaklarını çekip alnını alnıma dayadı. "Ne kadar özel olduğunun farkında mısın?" "Seninleyken farkındayım," diye fısıldadım. Parmaklarını kollarımda gezdirince bütün vücudum heyecanla titredi. "Ben olsam da olmasam da her an öyle hissetmeni istiyorum."
Dün evimden yüzünde bir gülümse olmadan gitmene sebep olduğum için özür dilerim. Bir daha böyle bir şeyin olmasına asla izin vermeyeceğim. Asher
Kuvvetin bana ilham veriyor. AsherEsen kalın, hoşça kalın.