Film Önerisi | VOL-İ (WALL-E)

19 Mart 2017 Pazar

Seri Yorumu | Evrenin Ötesi / Bir Milyon Güneş / Dünyanın Gölgesi - Beth Revis (Across the Universe Serisi)

Seri Yorumu | Evrenin Ötesi / Bir Milyon Güneş / Dünyanın Gölgesi - Beth Revis (Across the Universe Serisi)

Merhabalar.

Evrenin Ötesi serisi Migros ya da Carrefour'da denk geldiğim, Aaa, Uzay! diyerek saldırdığım ve 2. kitabını uzun bir süre bulamadığımdan henüz okuma şerefine nail olabildiğim bir seriydi. Başlamadan hemen önce tereddüte düşmüştüm.

Ne kadar iyi olabilir ki? falan diye düşünmüştüm.

Bitirmeden de rahat edemem, gidecek bütün zamanım, diye üzülmüştüm.

Seri beni bir güzel tokatladı.

Her bir kitabı 10 liradan tüm seriyi 30 liraya aldım ve 30 liralık bir kitabın veremeyeceğini verdi bana. Şimdi çılgınlar gibi bilim kurgu türünde kitapları okumuyorum, maalesef ki bu utanç duyulacak bir şey benim için. Yakın zamanda alıp okuma fırsatını elde edebilirim umarım. Çünkü seviyoruz.

Hal böyle olunca kıyaslayabileceğim kitabım da olmamış oluyor. Mutlaka kat kat iyi yazılmışları vardır. Ben seriyi kendi içerisinde değerlendireceğim yine.

Dıştan içe gelirsek kapakları beğenmedim. İlk kitap orijinale göre hazırlanmış olsa da kapaklar arasında bir bağ da kuramadım tasarım olarak, ilgi çekici de gelmedi. Türü olmasaydı belki elim bile gitmeyebilirdi. [Pü, dış güzelliğe bakar oldum şimdi de.]

Kitabın konusunu destan gibi yazmışlar zaten, ben de bir şeyler ekleyerek bütün kitabı anlatmış olmayayım. Kısım kısım yorumlayacak olursam ana karakterleri de, yan karakterleri de beğendim. Çoğu yerinde ve tadında işlenmişti kurgu içerisinde. Ana karakterleri özellikle, yaşlarına göre fazla olgun bile buldum. Çocuğun o liderlik vasfını bünyesinde dengede tutamayışı, kızın ailesi için hissettiği kararsızlıkları... falan filan. Karakterler kitabı bu denli beğenmiş olmamın ilk unsuruydu zaten.

Olaylar yer yer Yok artık! dedirtse de güzeldi, bana batmadı. [Bazıları hâlâ kafamda şüphe oluşturmuyor değil. Fizik okuyor olsaydım gelişine sallardım buraya. Ama okumuyorum. Yaralıyım, yaklaşmayın.] Seri çok hareketliydi bir kere. Karakterinizle iki saniye dahi olsa nefes alamıyorsunuz. Sürekli bir kaos, curcuna, sorun... [Kitap 2 kişi arasında değişiyor bu arada, bölüm bölüm. Amy ve Çırak ağzından anlatılıyor.]

Yazarın twistler ile bir sıkıntısı olduğunu düşünüyorum yalnız. İlk kitapta yapmak için uğraştığı twisti, üzerinde biraz düşünseniz hemen buluyorsunuz. 3. kitapta zaten diyor ki: "Merhaba güzelim, ben bir twistim!" Sadece twist üzerine yaptığı twisti ekstradan düşünmeniz gerekebilir. O kadarı da olsun zaten artık, düşünmeyin bir zahmet. [Abidik gubidik, twist twist.]

En önemlisi de türüne uygun olarak sistemi sorguluyordu. Yönetim sistemlerini, en iyisinin hangisi olması gerektiğini... daha da önemlisi en iyisinin olup olmadığını. Yönetim sistemini ve devleti bu denli sorguluyor olmasını çok sevdim. Bana göre olması gereken şekilde temelini sağlamlaştırmıştı. [Ayrıca bu tarz bir seri yazıyorsanız -bana göre- bazı şeyleri göze almanız gerekir. Refaha kavuşmanız için birçok şeyden vazgeçmeniz ve bir çok şeyi kaybetmeniz gerekir. Varmaları gereken yere varmaları gereken şekilde vardı, Godspeed tayfası. Yazılması gereken şekilde yazmış, Beth Revis.]

Ve hoş bir rastlantıdan da bahsedeyim hemen. Serinin son kitabını, Dünyanın Gölgesi, bir ayda falan bitirdim. Derin bir Reading Slumpa girmiştim çünkü. Eöh! Yeter artık bitsin şu seri, diyerek kitabı bitirdiğim günün akşamı sinemaya gittim. Passengers. Ya benzerlikler o kadar tatlıydı ki filmin kendisine odaklanmayı unuttum. Aaa, şurasının benzeri vardı kitapta! Aaa, burası da aynıydı! derken bir baktım, film bitmiş zaten. [Tek böyle düşünen de ben değilmişim bu arada. Bknz: Google.]

Fakat filmin senaryosu 2007'den belliymiş diyorlar, falan filan.

Beth de Tamamen tesadüf, diye cevap vermiş.

Ben de... Yok, ben bir şey demiyorum.

Neyse. Film konusunu da bir kenara bırakıyorum, çünkü film söylentisi falan yok ortada. Olsaydı iyi mi olurdu? Belki olabilirdi. Olmasa daha iyi olur belki. Saçma sapan bir şey çıkmasındansa hiçbir şey olmaması daha iyi muhtemelen. Kendisi de şöyle bir cevap vermiş zaten:

"I'd love it! And I'd insist that they keep the character's ethnicities the same...but I would also know that once the author signs away her film rights, she has no real say in what happens to the movie." ["Bayılırdım. Ve karakterlerin etnik kökenlerini aynı tutmaları konusunda ısrar ederdim... ama aynı zamanda yazarın film haklarını imzalayınca filme ne olacağıyla ilgili gerçek bir söz söyleme hakkına sahip olmadığını da biliyorum."]

Durum bu kadar rahatsız edici işte.

Bilim kurgu ile aranız ü-üf berbatsa başlamanız için iyi bir seri olabilir, Evrenin Ötesi serisi. Çünkü sadece bilim kurgudan oluşmuyor; aksiyonu bol, aşkı bol, gerginliği bol. Bir tarafından yakalar herhalde sizi. Ben okuduğum için kesinlikle iyi hissediyorum kendimi. İleride daha iyilerini okuyabilmem dileğiyle diyeyim o zaman. [Kitaplar bitmiyor, para yetişmiyor, azizim.]

Son olarak size Godspeed modellerinin bulunduğu siteyi bırakıyorum. [Of, Revis, neler neler!] Şuraya tıklayarak ana sayfada karşınıza çıkan Godspeed modelinde, istediğiniz katın üzerine tıklayarak hangi bölümlerin bulunduğunu inceleyebilirsiniz. [Ve hemen sağ alttan bilmem neye ulaşabilirsiniz. Bu ne ya, prosmosyon yapıyormuşum gibi oldu yazı. Ama bakın.]

Puanım 4/5, seriye.

Alıntılaar:
Daha önce hiç yıldızları görmemiştim. Ve bu kadar güzel olduklarını da bilmiyordum. Tüm evren gözlerimin önünde. Çok büyük, çok kahredici büyük. Gözlerim yıldızların parıltısıyla doldu. Öylesine çoklar ki... Yıldızlar, gökte solmuş renkte çizgilerle beyaz izler bırakıyor -çoğunlukla kırmızı ve sarılar ama bazen de maviler ve yeşiller. Ve hepsini gördüğümde, kendimi gezegene inişe her zamankinden daha yakın hissettim.
Bilge bir kez kafasına salladı. "Çatışmanın ilk sebebi farklılıktır. Godspeed'de herhangi bir din yoktur. Hepimiz aynı dili konuşuruz. Hepimiz aynı ırkız. Ve birbirimizden farkımız olmadığı için de kavga etmiyoruz. Sana anlattığım Haçlı Seferleri'ni hatırlıyor musun? Soykırımları? Bu tür korkunç hadiseler için Godspeed'de endişelenmemiz gerekmiyor."
Bahse girerim Bilge burada portresi için poz verirken gemideki hayatla ilgili benim katlanamadığım tek şeyden zevk alıyordu: her şeyin mükemmel aynılığı. Tam da bu sebeple asla onun kadar iyi bir Bilge olamayacağım. Çünkü ben biraz karmaşadan hoşlanırım.
(...)Onuncu sınıf İngilizce öğretmenim Bayan Parker'a göre edebiyatta en çok tanınmış cümlelerden biriydi. Rhett, Scarlett'e zerre kadar önem vermiyordu ve Hamlet de olmak ya da olmamak üzerine saçmalıyordu. Bunların yanında tüm umudunuzu bırakın, Dante'nin Cehennem'inde cehennem kapılarının üzerinde yazan cümleydi. BMG
Kendimi tek başıma hissediyordum. Yalnız demek istemiyorum. Tek başıma demek istiyorum. Tıpkı vücudumu örten battaniyeyi hissetmem veya başımın altındaki yastıktaki tüyleri hissetmem veya belime bağladığım pijamanın keskin tipini hissetmem gibi... Sanki tek başına olmak gerçek bir şeydi. Bir tarlayı örten sis gibi bu odaya sızıyordu. Odamın gizli köşelerine uzanıyordu ve benim dışında canlı hiçbir şey bulamıyordu. Bu soğuk bir duyguydu. BMG
"Yıldızları öylesine çok sevdim ki karanlıktan korkmuyorum." Sarah Williams DG
 Sadece Çırak -daima sadece Çırak- bana kim ve ne olacağımı seçmem için sormuştu. Ne yapacağımı. DG
Hadi, esen kalın, hoşça kalın.

Bu arada son bölüm yazarın isteği ile yazılmış; editörü uygun görmemiş normalde. Yaani... evet, editörün istediği şekilde bitseydi olması gerektiği gibi olurdu. Ama ben olması gerektiği gibi olsun istemedim. Teşekkürler, Revis!

7 Mart 2017 Salı

Hayao Miyazaki ve Renkli Dünyası

Hayao Miyazaki ve Renkli Dünyası


Merhabalar.

Bu aralar ne kadar yoğun olursam olayım kitap okumanın yanı sıra film de izlemeye çalışıyorum. Bu her zaman başarı ile sonuçlanmıyor elbette. Son zamanlarda da Miyazaki filmlerinden başka filmlere elim gitmez oldu. Tamam, önce şunu izleyeyim. Aaa, bu da varmış! Bunu da izleyeyim. Bir yandan da izlemek istemiyorum çünkü kökünü kurutmaya başladım filmlerin. Elimde filmi kalmayacak yakında.

Hal böyle olunca dedim ki neden öneri yazısı yazmıyorum? Miyazaki ile tanışmamış kişilerin olduğunu biliyorum. Bunu yadırgayacak falan da değilim, ne haddime? Kendi adıma konuşacak olursam da bu kadar geç izlemeye başladığım için üzülüyorum. Geç olsun güç olmasın demişler gerçi. Nihayetinde tanıştım ve kendimi durduramayacak kıvama geldim zamanında. Öncelikle size Miyazaki'den bahsedeyim:

Hayao Miyazaki, Japon manga ve anime sanatçısı ve Ghibli Stüdyosunun kurucusu. Kendisi animatör olmasının yanı sıra aynı zamanda bir çizgi roman çizeriymiş. Filmlerinin yönetmeni ama aynı zamanda senaryosunu yazdığı filmleri de var. Biraz geçmişe gidecek olursak kendisi Isao Takahata ile ülkemizde de yayımlanan Heidi dizisini de yapmış. Emekli olduğunu duyurmuş sanırım kendisi ancak çok uzun süre dayanamamış olmalı. Yeni bir filmi de yoldaymış, diyorlar.

Anime olduğu için türe önyargı ile yaklaşabilecek insanlar tanıyorum, yine de bir şans vermenizi diliyorum. Piyasadaki çoğun filmin yapamadığını yapıyor çünkü Miyazaki filmleri; huzur veriyor, düşündürüyor, güldürüyor. Yeni bir filmini seçtiğim her an biliyorum ki o 2 saat boyunca arkama yaslanabilir, yanıma içecek-yiyecek bir şeyler alabilir ve dünyadan koparak yeni bir dünya içerisinde kaybolabilirim. Kadın karakterlere yüklediği özellikler olsun, doğa temasını bütün filmlerinde bir şekilde işlemesi olsun... İzleyin ya, umarım izlersiniz. Beklentinizi yükseltip filmleri kötü çıkarmak istemiyorum ama pişman olmayacağınızdan emin gibiyim. Bir sözünü bırakayım hemen şuraya:

"Many of my movies have strong female leads; brave, self-sufficient girls that don't think twice about fighting for what they believe with all their heart. They'll need a friend, or a supporter, but never a savior. Any woman is just as capable of being a hero as any man." ["Filmlerimin çoğu güçlü kadın örneği içerir; cesur, bütün kalbiyle inandığı şey için savaşmak adına ikinci defa düşünmeyip kendine yeten kızlar. Bir arkadaşa ya da bir destekçiye ihtiyaçları var ama bir kurtarıcıya asla değil. Her kadın, her erkek kadar kahraman olma kabiliyetine sahiptir."]

Bu kadar konuştum, geleyim benim listeme. Benim en çok beğendiğim filmlerin listesini bırakıyorum aşağıya; sıralama yapmaksızın. [Sıralama yaparsam bu yazıyı uzun bir süre boyunca yayınlayamam çünkü.] Siz arasından uygun olanı seçin ve izleyin, listenin kalanını da kısa sürede tamamlayacaksınız zaten. [Bu listeyi izlediğim filmlere göre hazırladım, izlemediklerim arasından da güzelleri vardır kesin.]

1 | Ruhların Kaçışı (Sen to Chihiro no Kamikakushi-Spirited Away) / 2001
Ruhların Kaçışı, Hayao Miyazaki tarafından yazılıp yönetilen 2003 yılında 'Uzun Metrajlı En İyi Animasyon Filmi' Oscar'ını kazanan Studio Ghibli yapımı Japon animasyon filmidir. Birçok ödül kazanan film aynı zamanda Oscar kazanan ilk animedir. Chihiro, kasabasından taşınmış on yaşında küçük bir kızdır. Yeni taşındığı kasabada ise karşısına ilginç bir kasaba çıkar. Her ne kadar bu yapının içine girmek istemese de anne ve babasının peşinden gider. İşte bu ilginç yolculuk böyle başlar.
Bu film hayal gücünün patladığı noktada falan süzülüyor. Fantastik olsun, yeni bir dünya olsun, böyle beni kendi dünyamdan koparsın diyorsanız bu film ilk izlemeniz gereken Miyazaki filmlerinden biri. Ben de kendisinin filmlerini izlemeye bu film ile başlamıştım zamanında. 2001 yapımı yazdığına bakmayın, hâlâ taş gibi maşallah. Hiç yaşlanmamış.

2 | Yürüyen Şato (Hauru no  Ugoku Shiro-Howl's Moving Castle) / 2014
Yürüyen Şato, Hayao Miyazaki tarafından yönetilen Diana Wynne Johnson'ın aynı adlı kitabından uyarlanan Studio Ghibli yapımı bir Japon Animasyon filmidir. Fakir bir genç kız olan Sophie, haksız yere Kötülükler Cadısı'nın hışmına uğrar. Bunun neticesinde Kötülükler Cadısı tarafından ihtiyar bir kadına dönüştürülür. Bu durumdan kurtulmak isteyen Sophie büyüyü çözecek birisini aramak üzere yola düşer.  
Ya... bu film çok güzeldi. Güzel ve Çirkin masalını bir de başka bir taraftan dinlemek ister misiniz? Ben öyle çok isteme taraftarı değilim normalde, zaten izlemeden önce de böyle bir konusu olduğunu bilmiyordum. Çok güzel işlenmiş ama... Sophie'nin o yaşlı hallerini de, genç halini de çok beğendim. Çok güzel filmdi gerçekten. [Öf, çok çok çok diye diye kendimden bunaldım. Gaza geldim, sizi de gaza getirmeyeyim. Uğraşıyorum ama nafile işte.] Kitabını da en kısa zamanda alıp okumayı planlıyorum. Evet, kendisi İthaki Yayınları tarafından dilimize çevrilmiş bile çoktan.

3 | Gökteki Kale (Tenkū no Shiro Rapyuta-Laputa: Castle in the Sky) / 1986
Gökteki Kale, Hayao Miyazaki'nin yazıp yönettiği 1986 yapımı animasyon filmidir. Film gösterime girdiği 1986 yılında Animage Anime Büyük Ödülü'nün sahibi olmuştur. Sheeta adındaki genç bir kız gizemli mavi bir taşın sahibidir. Kız hükümet için çalışan gizli ajanlar tarafından kaçırılmış ve uçan bir gemide henüz bilinmeyen bir yere götürülmektedir. Aniden bir tehlike belirir ve gemiye yaşlı hava korsanı Dola ve emrindeki uçan korsanlar çetesi saldırır. Onlar da Sheeta'nın sahip olduğu taşı istiyorlardır.
Yürüyen Şato kadar olmasa da Gökteki Kale güzel bir filmdi. Bu film yaşını yansıtıyor ama onu söyleyeyim. Yaşlanmış ama sadece görüntüsü. Ruhundan, atmosferinden hiçbir şey kaybetmemiş yıllar boyunca. İlk sırada izleyeceğiniz bir film olmasa bile listenize almanız gerektiğini düşündüğüm bir filmdir kendisi. [Pazu sana da helal olsun be! Kaç yaşında çocuksun ama ne yürek varmış sende. Canını yerim senin.]

4 | Yüreğinin Sesi (Mimi wo Sumaseba-Whisper of the Heart) / 1995
 Yüreğinin Sesi, Hayao Miyazaki'nin yazdığı ve yapımcılığını üstlendiği 1995 yapımı animasyon filmidir. Shizuku, okuma tutkusu olan bir genç kızdır. Planı yaz tatili boyunca kütüphanede kitap okumak ve popüler yabancı şarkıları Japonca'ya çevirmektir. Fakat ödünç aldığı kitapların hepsinde gördüğü ortak bir isim tüm planlarını alt üst eder: Seiji Amasawa. 
Ah! Listemin ilk sıradaki aşk kokan animesi. Bu filmi milyon defa izleyebilirim; öyle saf, öyle sakin, öyle huzurlu bir filmdi. Kızın kitap okuyor olması, hayatının olağanüstü normal şekilde seyretmesi zaten sizi filme on bin adım yaklaştırıyor. Gerisini de getiriyor. Bu film gerçekten huzur getiriyor, hatırlayınca bile sakinleşiyorum. Böyle arkanıza yaslanmalık, sıcak bir içecek ile dibine kadar sömürmelik bir film. Sömürün.

5 | Aşırıcılar (Kari-Gurashi no Arietti-The Secret World of Arriety) / 2010
Stüdyo Ghibli'nin elinden çıkan Aşırıcılar'ın yönetmenliğini, daha önce aynı stüdyodan çıkan filmlerde de görev alan genç yönetmen Hiromasa Yonebayashi yapıyor. Animasyonun senaryosu ise Mary Norton'ın çoksatan The Borrowers isimli fantastik çocuk romanından Hayao Miyazaki tarafından uyarlandı. Sadece 10 cm boyunda olan Aşırıcılar adı verilen ve insanların evlerinin yer döşemeleri altında yaşayan bir grup minik insandan biri olan 12 yaşındaki Sho, annesinin eskiden çocukluğunun geçtiği eve gelir. Fakat burada bir kedinin çalıların arkasındaki bir şeye saldırmasına tanık olur. Daha sonra bir karganın saldırısına uğrayan kedinin peşinden merakla giden Sho, bir Aşırıcı olan Arriety ile tanışır.
Çok uzak olduğumuz bir konu değil belki ama yine de zevkli bir film. Yer yer sinir krizi geçirsem de (Yardımcı teyze, iyi ki monitörlerden ellerimizi uzatıp ulaşamıyoruz size.) beğenerek izlediğim bir film oldu kendisi. Walt Disney Company'nin de yapımcılığını üstlendiğini söyleyeyim. Belki sırf bu sebepten izlemek isteyenleri yakalayabilirim.

6 | Tepedeki Ev (Kokuriko-Zaka Kara-From Up on Poppy Hill) / 2011
Tepedeki Ev, Hayao Miyazaki'nin senaristliğini üstlendiği 2011 yapımı bir animasyon filmidir. Umi, beş kişilik ailenin en büyük kızıdır. Babası Kore Savaşı sırasında kaybolmuştur ama Umi onun döneceğine dair ümidini kesmez ve babasının dönme ihtimaline karşılık her gün çift flamayı evlerinden sallamaktadır. Tam da bugünlerde bir lisede ortaya çıkan bir öğrenci hareketinin ortasında kalır, bir yandan genç Jun'a âşık olur.
Yüreğinin Sesi filmi ile ton olarak benzeştiğini söyleyebilirim. Tepedeki Ev'in arka planında dönen başka olaylar olsa da... Filmin ortalarına doğru kalp krizi falan geçireceğimi sandım, nedenini söylemeyeyim. [Miyazaki lütfen, bir daha yazma şöyle şeyler. Germe yani gereksiz yere.] Lise, aile ortamı da keza diğer filmlerde olduğu gibi tatlı ve sıcaktı. Diğer türlü ne desem keyfini kaçıracağım gibi.

Esen kalın, hoşça kalın. Mutlu kalın.

Belki Prenses Mononoke'yi de listeye ekleyebilirdim ama ben bu saydıklarım kadar beğenmedim. Saydıklarım kadar beğenmedim elbette, siz bir göz atabilirsiniz. Herkesin listesinde çünkü, benim olmasa da.