Film Önerisi | VOL-İ (WALL-E)

14 Eylül 2017 Perşembe

Kitap Yorumu | Ben, Earl ve Ölen Kız - Jesse Andrews

Merhabalar.

Ben, Earl ve Ölen Kız'ı ilk duyduğum andan itibaren baya merak ediyordum. Almak ve okumak şimdiye nasip oldu. Kitap orijinal dilinde 2012 yılında yayımlanmış, dilimize de Pegasus Yayınları tarafından 2016 yılında çevrilmiş. Yazarın bir tane daha kitabı var, dilimize de çevrildi: Gıcıklar. Muhtemelen onu da alıp okurum, şu an bilemiyorum. Kitabın filmi de var; 2015 yılında sinemaya uyarlanmış, Alfonso Gomez-Rejon tarafından yönetilmiş. Fragman için tık tık.

Kitap temel olarak ana karakterimiz Greg'i konu alıyor, kitabı yazan da kendisi. 17 yaşında bir lise öğrencisi ve bir gün annesi yüzünden uzun zamandır konuşmadığı Rachel ile konuşmak zorunda kalıyor. Sebebi de kızın kanser olması. Ve olaylar da elbette böyle gelişiyor.

Greg. 17 yaşında, en yakın arkadaşı ile -kendisi kabul etmese de- film çekmeyi seviyor ve tek istediği liseyi kazasız belasız atlatabilmek. Hiçbir gruba dahil olmuyor ama herkesle bir şekilde muhabbet ediyor, felsefesi bu: Kimsenin grubunda olma ama bir başına da kalma. Bu çocuk işini iyi biliyor.

Rachel. Kendisi hakkında öyle çok derinlemesine bir şey bilmiyoruz. Küçükken bir durumları oluyor Greg ile ve sonrasında da konuşmuyorlar, arkadaş falan değiller yani. Ve nihayetinde kızımız lösemi oluyor, Greg'le de annesinin zorlamasıyla takılmaya başlıyorlar.

Earl. Greg'in en yakın arkadaşı ama nedense bu arkadaşlık meselesi ikisi için biraz garip işliyor. Film çekiyorlar, klasik filmler izliyorlar, öğretmenlerinin odasında beraber yemek yiyorlar lakin bunlar dışında pek de takıldıkları söylenemez. Çocukluktan beri arkadaşlar.

Kitabın konusunu bu şekilde anlatınca Aynı Yıldızın Altında tarzı bir şeyler okuyacağınızı düşünmeyin, bu kitap tam anlamıyla zıttı. Bir aşk hikayesini anlatmıyor. Hatta kitap tam anlamıyla Greg ile alakalı. Ve ben bunu sevdim. Yani Rachel da, Earl de Greg'in hayatını anlamamız için bir yardımcı karakter görevinde. Rachel ile tanışıyor diye Greg öyle hayatın anlamını falan da fark etmiyor. Aslına bakarsanız Greg'in, Rachel'ı pek umursadığı yok ve kızla zorunluluktan falan takılıyor.

Greg'in bütün o duyguları, umursamayışı, korkuları... Gerçekçi bir profil çizmiş, Andrews. Herkes hasta olmuş bir insanı umursamak zorunda değil ve bu tarz bir yakınlaşmada da sonuç hep aşk ile bitmiyor. Yazar farklı bir açıdan bakmış olaya ve ben bu bakış açısını beğendim. Acı ile alakalı komik bir şeyler yazmak istemiş. Her ne kadar kahkahalarla gülmesem de olayın ciddiyetinden uzaklaştırdı kitap beni.

Filmine gelecek olursam yorumu yazmak için izledim ve kitaptan farklı bir boyutta ilerliyor. Filmdeki Greg daha duyarlı, Rachel da biraz daha ön planda. İşin acımasız tarafını hafifletmek istemişler sanırım. Beni rahatsız etmedi, ayrı bir durum olarak değerlendirirsek eğer. Ama kitabın vermek istediği şeyi verememiş, o açıdan eksik kaldığını söyleyebilirim. Çünkü zaten o tarzda fazlasıyla film var, bir başkası çok da bir fark yaratmayacaktır diye düşünüyorum. Bu kitabı farklı kılan bakış açısıydı zaten. Film onu vermemiş izleyiciye, bilerek isteyerek.

Sözün özü, kitabı önerip önermemek konusunda kararsızım. Dediğim gibi ben öyle çok çok gülmediğim için mizah bazında almanızı şiddetle falan öneremem. Ama az biraz keyifli vakit geçirmek ve kafanızı yormayacak bir kitap okumak istiyorsanız önerebilirim. Biraz daha küçük olsaydım muhtemelen daha fazla eğlenecektim kitabı okurken. Bu sebepten yaşınızı ve tarzınızı göz önünde bulundurarak alın kitabı.

Puanım 6/10.

Alıntılar:
İnsana dehşet verecek kadar anlamsız olan bu kitaba başlamadan önce söylemek istediğim bir şey daha var. Kitabın kanserli bir kız hakkında olduğunu çoktan anlamış olabilirsiniz. Bu yüzden, "Müthiş! Sevgi, ölüm ve büyümek üstüne bilge ve içgörülü bir hikâye olacak. Büyük olasılıkla beni başından sonuna kadar ciddi ciddi ağlatacak. Şimdiden heyecanlandım!" diye düşünüyor olmanız mümkün. Eğer bu saydıklarım düşüncelerinizi doğru şekilde betimliyorsa belki de bu kitabı bir çöp kutusuna atıp arkanıza bakmadan kaçmalısınız. Çünkü olay şu: Rachel'ın lösemisinden kesinlikle hiçbir şey öğrenmedim. Aslında belki de bu olay yüzünden hayat konusunda daha da aptallaştım.
İnsanlar hakkında öğrendiğim bir şey varsa o da kendinizi sevdirmenin en kolay yolunun çenenizi kapayıp konuşmayı onlara bırakmak olduğudur. Kendinden bahsetmeyi herkes sever. Sadece hayatları iyi olan çocuklar değil.
"Odanı beğendim." "Sağ ol." "Kaç yastık var?" "Bilmiyorum." "Keşke benim de bu kadar çok yastığım olsaydı." "Neden annenle babandan istemiyorsun?" "Hoşlarına gitmez." Bunu neden söylediğim konusunda hiçbir fikrim yok. "Ama neden?" "Şey." "Şüphelenebilirler falan." "Sürekli uyuyacağından mı?" "Hayır, şey... Büyük olasılıkla yastıklarla mastürbasyon yapacağımı düşünürler." 
Hadi, esen kalın, hoşça kalın.

Not: Son alıntıyı kitabın genel havasını anlatmak için seçtim. Bu tarz muhabbetlerden bolca var çünkü.

Paylaş :

Facebook Yorumlar

0 comments :