Merhabalar.
Sıradaki kitap yorumu Fairfax serisinin ilk kitabı Unravel, diğer bir adıyla Kördüğüm'ün yorumu. Şu anlık seri 3 kitaptan oluşuyor; dilimize çevrilmiş 2 kitap ve henüz yazılmamış 1 kitap olmak üzere. [İlk kitap Unravel, 2. kitap Unhinge, 3.kitap da Untitled diye girilmiş. Yani... kitabın gerçek ismi olsa pek de sırıtmazmış gibi geldi bana.] Baya da kitap yazmayı düşünüyormuş Calia Read bu seri için, bakalım gelecekte kaçıncı Fairfax'in yorumunu yapıyor olacağım?
Öncelikle kapak çok hoş; orijinal kapak zaten. Kitabın içerisinde geçen bir sahneye de gönderme olmuş; güzel olmuş. Orijinal kitabı bilmem ama bizim kitabın dokusu da bir o kadar hoş olmuş. Kitap Al beni! diye bağırıyor raflarda.
Gelelim kitabın konusuna: Naomi adındaki ana karakterimiz bir gün akıl hastanesine yatırılıyor. Sebebi de Max diye birini düşlerinde görmesi fakat bu Max'i, Naomi'den başka kimse görmüyor. Özellikle de sevgilisi; Lachlan. [Kitapta ismi her denk geldiğinde zihnim okumaktan yoruldu resmen.] Lachlan, Naomi'yi çok seviyor fakat bir yerden sonra bu durum devam ettiği sürece ziyarete gelmek istemediğini belirtiyor. Bu şekilde yapamayacağını açıklıyor bir anlamda. Naomi de bir başına kalıyor haliyle, Max ile ve belirli günlerde görüşmeye gittiği psikoloğu ile.
Neden orada olduğunu bilmiyor, ne zaman hastaneye geldiğini bilmiyor, orada olması için bir sebebi olduğunu da düşünmüyor. Doktor randevularında ve bir başına odasında kaldığında da bunları düşünüp duruyor. Siz de okuyucu olarak Naomi ile birlikte neden orada olduğunu bulmaya çalışıyorsunuz. Kafasındaki eksik puzzle parçasını arıyorsunuz bir nevi.
Karakterlere gelecek olursam: Naomi'yi sevdim mi sevmedim mi bilmiyorum. Öyle özel bir yakınlığım olmadı karaktere fakat bu beğenmediğim anlamına da gelmiyor. Ben seviyorum kafadan kontak karakterler okumayı, benim için bir sorun teşkil etmedi yani. Max'i, Lachlan'dan daha çok sevdim. Lachlan'a da bir türlü ısınamadım, niye bilmiyorum. Mala çevirdi zaten yazar beni. Doktor'u da sevdim, doktor gibi doktormuş helal olsun.
Kurguya geliyorum hemen: Büyük noksanlığına rağmen kurguyu beğendim. Çok hassas bir kurguya sahip ama kitap. Son sayfalarında anlatılan şeyi hazmedebilmek için kitabı kapatıp otobüsün camından akıp giden yolu izlemek zorunda kaldım. Söyleyip kusacak çok şeyim var ama bir yandan da bir şey söylemek istemiyorum. Çünkü zaten kurguyu dikkatli okursanız sonucu çok çok önceden tahmin edebiliyorsunuz. Bahsettiğim noksanlık burada ortaya çıkıyor; kitabın sonu benim için sürpriz olmadı. [Belki Max olmuştur biraz, o kadar.] Koca bir puanı kırmama sebep olan şey de bu oldu tabii. Zira kitap size bunu vaat ediyor: Ben bir gizem kitabıyım, bir sırrım var ve bunu son sayfalara kadar sana söylemeyeceğim. Vaat ettiğini veremeyince puanı eksiye düştü. [Yazar falan ağlıyor eksi puanımda ötürü evinde, değil mi?]
Sözün özü, kitap herkesin okuyabileceği bir kitap değil. Çok kişiden Başları çok sıkıcı, sonuna kadar dayanırsanız meyvesini alırsınız, tarzı cümleler duydum. Bana başı da ortası da sonu da sıkıcı gelmedi; ben kısa sürede bitirdim kitabı, aynı tempoda. Kitaptan beklentiniz ne, bilmiyorum ama okumayı planlıyorsanız psikolojik açıdan normale göre bir tık ağır olduğunu belirtmeliyim. [Tarryn Fisher okuduysanız, hatırlatıyor biraz yazarı.] Almadan evvel iyice bir düşünün derim ben, sonra hayal kırıklığına uğramayın.
Puanım 6/10.
Alıntılar:
Bu gece, başıma gelenleri düşünmektense ilaçları almayı yeğliyorum. Yarın hikayemi çözmek için bunu kabulleneceğim. Önce mahvolacağım. O donmuş su damlası gibi, düşüşüm kaçınılmaz. Gidiyor, gidiyor... Gitti.
Gerçekle yüzleş. En kötü düşmanım kalbimdi. Beni doğrayacak olan, kanatacak olan oydu. Ölümüm ondan olacaktı.
Aşkın bir hastalık olduğun karar verdim. Ama ilk başta değil. Başta leziz bir şey. Tıpkı bir tatlı gibi. İlk ısırık gibisi yok. Ve tadını çıkara çıkara yemiyorsunuz, aç kurt gibi saldırıyorsunuz. Açgözlülüğünüz mantığınızı gölgeliyor ve çok ileri gittiğinizi fark ettiğiniz zaman artık çok geç oluyor. Aşk gidiyor ve size acıdan başka bir şey kalmıyor. Madem bunları biliyordum, neden kendimi bu acıya bulaştırıyordum?
"İmkânsız." Elini enseme koyuyor. Alınlarımız birbirine değiyor ve gözlerimizin arasında santimler kalıyor. "İnsanlar sadece geride onlar için bir şey kalmazsa yok olur. Ama sen ve ben varız. Biz, her zaman senin yok oluşuna engel olacak kadar güçlü bir neden olacağız."
Özgürlük insanı çarpan bir şey. Hayatınızda yokluğunu çok uzun bir süre hissettiğiniz zaman ona takıntılı hale geliyorsunuz. Onu geri kazandığınızda yapacaklarınızı düşünüyorsunuz. Belki dışarıda durup içinize çekebildiğiniz kadar temiz havayı çekersiniz. Ya da belki çimenlerde uzanıp gitmek zorunda olduğunuz hiçbir yerin olmadığının bilincinde olarak üzerinizdeki gökyüzünü ve pofuduk beyaz bulutların yavaşça sürüklenişini izlersiniz. Zaman ilerledikçe ne yapacağınızı daha çok hayal etmeye başlarsınız. Ve sonra özgürlüğünüz elinize verilir, öyle kolayca ve öyle hızlıca olur ki bu adeta kendinizle ne yapacağınızı şaşırırsınız.
Esen kalın, hoşça kalın.