Film Önerisi | VOL-İ (WALL-E)

18 Aralık 2018 Salı

Kitap Yorumu | Doğuştan Çapkın - Susan Elizabeth Phillips (Chicago Stars, #7)



Herkes kitaplığının ilk kitaplarından birkaçını hatırlar herhalde, değil mi? Ben ilk iki kitabımı hatırlıyorum en azından. Bunlardan biri de Susan Elizabeth Phillips'in kitabıydı: Aşk Kapıyı Çalınca. Ardından Aşkta İlk Çeyrek kitabını okuyup uzuuun bir ara vermiştim, Phillips'in kalemine. Yıllar sonra kendisini merak ettiğimi ve özlediğimi fark ettim. Kitaplarından Doğuştan Çapkın'ı seçip sepete attım. Ve buradayım.

Yazarın iki tane serisi, haricinde de birkaç tane novellası var. Ben bu yazımda sadece Chicago Stars serisine değinmek istiyorum. Diğer serilerine de kitaplarını okudukça -artık ne zaman olur, bilmem- değinirim inşallah. Chicago Stars serisi şu anda sekiz adet kitaptan oluşuyor, yedi tanesi dilimize çevrilmiş. Dilimize çevrilen kitapları da sırasıyla şunlar: Aşkta İlk Çeyrek (1994), Kalbinde Bir Yer Aç (1995), Sensiz Olmaz (1997), Küçük Bir Hayal Kur (1998), Ah Şu Kalbim (2002), Aşk Çok Yakında (2006). Serinin yedinci kitabı Doğuştan Çapkın orijinal dilinde 2004 yılında yayımlanmış. Bir de sekizinci kitabı var, o henüz çevrilmedi, First Star I See Tonight isimli; 2016 yılında yayımlanmış. Araya giren yıllarda da ikinci serisi olan Wynette, Texas serisinin kitaplarını yazmış muhtemelen. [Her kitap ayrı bir hikaye ortaya koyuyor. İlkini okumadım, yedincisini okuyabilir miyim, diye düşünmenize gerek yok. İstediğiniz kitaptan başlayabilirsiniz.]

Kitap Chick Lit türünde bir eser olduğu için konusunu öyle derinlemesine irdelemeye lüzum yok, zaten kitapta öyle muhteşem dönüm noktaları da yok. Chicago Stars'ın temelindeki olay şu: Chicago Stars takımının oyun kurucuları -her kitapta farklı biridir bu- bir kız ile tanışır ve olaylar gelişir. Bu kitaptaki oyun kurucumuzun adı Dean Robillard. Kendisi bir gün yoldayken başı olmayan bir kunduz ile karşılaşıyor. Bu kunduzumuzun adı da Blue Bailey.

Adamımızın ne olduğunu söyledim zaten, kadınımız da ressam. Ama tanışmaları Blue'nun meteliksiz kaldığı bir döneme denk geliyor, ne yazık ki. [Neden o halde olduğunu da kitabı okurken öğrenirsiniz.] Blue, kunduz kostümünü gün içerisinde maskotluk yaptığı için giymiş, eski sevgilisine gidecekken karşılaşıyor Dean ile. Dean'in de canı sıkılmış tek başına, öyle arabada falan. "Atla," diyor Blue'ya, beraber birkaç kilometre öteye, Blue'nun eski sevgilisinin yanına gidiyorlar. Neyse bunlar tartışıyor, oradaki pansiyoncu kadın Blue'yu kovuyor. Blue kalıyor mu dışarıda? Sonrası da Dean ile Blue'nun karşılıklı menfaatler içerisinde birbirlerinin yanında kalmaları sonucu yaşadıklarını anlatıyor.

Kitabın daha ikinci sayfasından keyifle arkama yaslandım. Diyaloglar keyif verecek kadar zekice yazılmış. Boş boş laflar, 'Ah, Dean!'ler, 'Blue, bebeğim!'ler falan yok. [Böyle anlatınca da kitabın başından sevişmeye başlıyorlarmış gibi oldu. Yok öyle bir şey.] Atışmaları çok tadında ve ben okurken çoğu yerde gülmeden edemedim. Karakterler az da olsa oturaklı. Kadın bağımsız, ayakları üzerinde duran bir kadın; adam klasik oyun kurucusu işte. [Çok yüzeyselleştirdim herifi ya...]


Her kitabın olduğu gibi romantik ve chick-lit kitapların da bir tepe noktası vardır. Olaylar gelişir, gelişir ve bir yerde bir şeyler patlar. Sonra olaylar yavaş yavaş çözülürken eski sakinliğine doğru geri döner. Romantik kitaplarda da bu tepe noktası; iki karakterin birbirini yanlış anlaması, yalan söylemesi, birinin kendini yetersiz görmesi, kafasına göre tribe girmesi, yersiz hayaller kurması, karşısındakini dinlememesi sonucu gerçekleşir. [Öf, yazarken bunaldım.] Bu kitapta da böyle bir nokta var elbette lakin gereksiz triplerden çok haklı sebeplere dayanıyor. Kimse kimseye trip atmıyor, gurur yapmıyor; ne düşünüyorlarsa söylüyorlar, ne yapmaları gerekiyorsa yapıyorlar. Enfes yani! Böylesine denk gelince zevkten dört köşe oluyorum ben.

Kitapta başka karakterler de var elbette ama benim o kadar ilgimi çekmediler. Kurgu ve ana karakterler belli bir temele otursun diye oluşturulmuş karakterlerdi. Ha, tamam, deyip geçtim hepsini.

Kurgu... eh, yani. Öyle muazzam bir kurgusu yok. Ama böyle bir türden de muazzam kurgular beklemeye lüzum yok. Beklentileriniz doğru yerde durursa keyifle okuyabileceğiniz bir kitap kendisi. Klasikler ile kendimi yorduğum şu dönemde araya böyle çerezlik bir kitap sıkıştırmak iyi geldi. Öyle ki başladım ve gece üçe kadar okuyup elimden bırakamadım. Şimdi tekrar klasiklerime geri dönebilirim. [Ehe.]

Puanım 6/10.

Alıntılar:
"Bir aktör," dedi kadın, hırlar gibi. "Şansa bak!" "Sana aktör olduğumu düşündüren nedir?" "Kız arkadaşlarımdan bile daha güzelsin." "Bu bir lanet." "Mahcup bile olmadın mı?" "İnsan kendisiyle ilgili bazı şeyleri kabullenmeyi bilmelidir."
..."Başıma fazla dert açma, olur mu? Seni hapisten çıkardım ve trafik cezanı ödedim." Dean yine saldırıya geçmişti. Blue onun bakışlarına karşılık verebilmek için güneşe karşı gözlerini kısmak zorunda kaldı. "En çabuk şekilde sana geri ödeyeceğim." "Biz takas yapıyoruz, unuttun mu?" "Bunun tam olarak nasıl işlediğini bana da hatırlatsana." Dean bir şey açıklamak yerine Blue'yu baştan aşağı inceledi. "Plastik makas tutan bir anaokulu öğrencisi yerine saçlarını bir profesyonele kestirmeyi hiç düşündün mü?" "Fazla meşgulüm." "Ukalalık etmeyi bırak."
Hadi, esen kalın, hoşça kalın.

Paylaş :

Facebook Yorumlar

0 comments :