Utanarak
söylüyorum ki Türk yazarların romantik-komedi kitaplarını alırken iki kere
düşünüyorum. Bilinçli yapmıyorum bunu lakin yapan küçük bir tarafım var. Meriç
Mekik'e -hatırlamıyorum şimdi nerede olduğunu- bir tane yorumda denk gelmiştim sanırım. Sonra
alayım dedim ve kitaplığımda beklemeye başladı yazar. Sonra ben Kocan Kadar
Konuş serisini okudum ve bu seriye bakıp üçüncü kez "Acaba?" diye sordum kendime.
Yanılmak
güzel tabii, bazen.
Romantik-komedi
türünde bir seriden ne beklediğini bilmeli öncelikle insan. Ben düşük bir beklenti ile
başlamıştım açıkçası fakat seri beni düşündüğümden daha çok eğlendirdi. Aşk
ilişkisinden aile ilişkisine, anne-çocuk ilişkisinden dostluk ilişkisine... her
şey vardı bu seride. Her şey çok bizdendi.
Konusu şöyle ki ana karakterimiz Aylin, karnında bebeği ile kocası Adnan
tarafından terk edilir. Adnan bir öğrencisine âşık olmuştur ve karısını terk
edip sevgilisi ile birlikte yurt dışında gider. Üzerinden dört yıl geçer; Aylin
çocuğunu doğurmuştur ve ailesinin yanındadır. Yaşamını bir şekilde sürdürmeye
devam ederken kayınvalidesi ile kayınbabasının evlilik yıl dönümüne davet
edilir. Yalnızlığını elalemin ağzına sakız etmemek isteyen Aylin, bir kavalye arayışına
girer. En yakın üç arkadaşı da kendisine bu konuda seve seve yardımcı olacaktır.
İlk kitap üç ayrı adamla geçen randevusunu, ailesini, iş hayatını, kızı Pelin ile olan
durumunu ve arkadaşlarıyla ilişkisini anlatıyor. Bütün bunlar
yaşanmadan evvel, bizim asıl adamla karşılaşıyor Aylin iş yerinin asansöründe. Üç
randevu da kötü geçiyor, davet bir şekilde atlatılıyor ve yeni bir hayata
başlama kararı alan Aylin spora yazılmaya karar veriyor. Spora gittiği yerde de
bizim asıl adamımız Tarık ile karşılaşıyor tekrar. İlk kitabın ikinci yarısı da
ikisinin maceralarını konu alıyor. İkinci kitaba değinmiyorum bu yüzden.
İki kitap
da 450 küsür sayfa olduğundan her şeye değinebilme imkanı bulmuş, Meriç Mekik.
Her sahnesinden ayrı keyif aldım ama bir süre sonra "Yeter artık, bitsin
şu kitap," derken buldum kendimi. Yani romantik komedi kitaplarının iki
kitaplık seriye dönüşmesi bana biraz gereksiz geliyor açıkçası. Anlatılacak şey belli, çözümlenecek şey belli... biraz uzuyor sanki hikaye.
Çılgın bir
ikileme sürükledi seri beni.
Neticede ben büyük keyif aldım okumaktan. Siz de bir ön yargı ile yaklaşıyorsanız diye söylüyorum gönül rahatlığı ile alıp okuyabilirsiniz seriyi. Tabii ki romantik-komedi türünde bir kitap istiyor ve ne beklediğinizi biliyorsanız.
Beklenti önemli çünkü.
Puanım 7/10.
Kitapta özellikle işaretlediğim bir yer yoktu, bu yüzden ilk sayfasından birkaç paragraf paylaşıyorum bir nebze bilginiz olsun diye.
Çok değil, dört yıl önce kalkıp biri bana "31 yaşında bekâr bir anne olacaksın," dese gülerdim. Evli, mutlu ve top gibi hamileydim. Hayatımla ilgili değiştirmek istediğim tek bir şey bile yoktu. / Aynı kişi bana "O herkesin sana çok âşık olduğunu söylediğin kocan, büyük bir aşkla yaptığınız bebek anne sütünden katı gıdalara geçemeden bir öğrencisine âşık olacak, kızı yerine onu büyütmeyi tercih edecek," dese, bak işte o zaman iş değişirdi. Ona kesinlikle gülmez, aksine, onu can kulağıyla dinlerdim. Çünkü sınırsız hayal gücü bende hep derin bir saygı uyandırır. / Ama bu kişi durup da bana "Kocanın âşık olduğu öğrencisi Japon olacak. Bunun üzerine sen altı ay ağzına pirinç pilavı koymayacaksın," dese, itiraf ediyorum, onu dinlerken çaktırmadan annemin ev hediyesi şamdanı kapıp arkama saklardım, çünkü sınırsız hayal gücü ile delilik arasında çok ince bir sınır vardır, delinin ne yapacağı belli olmaz. Sonuçta temkinli olmakta her zaman fayda var. Özellikle de, hayatınla ilgili değiştirmek istediğin tek bir şey bile yoksa; evli, mutlu ve top gibi hamileysen, delinin biri kalkıp seni öldürsün istemezsin, değil mi? / Oysa her şey aynen bu şekilde oldu.
0 comments :