Bu yazıyı nasıl yazacağımı bilmiyorum bile.
Mr. Sunshine, Netflix'te denk geldiğim ve kapak görseli beni çok etkilediği için listeme atıp izlerim dediğim bir diziydi. Normalde herhangi bir diziye başlamadan evvel diziyle alakalı olabildiğince bilgi edinmeye çalışırım, genel bir fikir almak adına. Çünkü diziler -her ne kadar bizimkilerle boy ölçüşemeyecek olsalar da- uzun vakit alan şeyler ve vaktimi yatırdığım şeyin hüsranla sonuçlanmasını pek sevmiyorum.
Mr. Sunshine ile alakalı hiçbir şeye bakmadım. Sadece kapak görseline vuruldum.
İyi bir dizi olduğunu bir şekilde hissettirmiş olmalı ki gerek duymadım bakmaya ve başlamış oldum böylece. Bitirebilmem biraz zamanımı aldı; benim için oturup ard arda izlenebilecek bir dizi değildi çünkü. Her bölümü film tadındaydı ve dolu doluydu, ağır ağır izleyebildim.
Mr. Sunshine, Kim Eun-sook tarafından yazılmış (Kendisi Goblin'in ve The King: Eternal Monarch'ın da yazarı) ve Lee Eung-bok tarafından yönetilmiş, 2018 yapımı bir dizi. Başrollerde Lee Byung-hun, Kim Tae-ri, Yoo Yeon-seok, Kim Min-jung ve Byun Yo-han yer alıyor. 1 sezon ve 24 bölümden oluşuyor, Studio Dragon yapımı.
Konusu da şöyle ki: Joseon'da köle olarak dünyaya gelen Eugene Choi (Lee Byung-hun) hizmet verdikleri soylular tarafından annesi ve babası öldürülünce 9 yaşında, birilerinin de yardımıyla Amerika'ya kaçar ve orada geçirdiği zorlu yılların ardından Deniz Piyadeleri Subayı olur. Uzun yıllar Amerika'da görev yapan Eugene, yıllar sonra bir görev için Joseon'a geri döndüğünde aristokrat torunu olan Go Ae-shin (Kim Tae-ri) ile tanışır ve ona aşık olur. Ancak sınıfsal farklılıkları ve Ae-shin'in aileler arası bir anlaşma sonucu nişanlandığı ve yıllardır görmediği nişanlısı asilzade Kim Hui-seong'un (Byun Yo-han) varlığı aşklarına meydan okur. Çocukken Joseon'dan ailesinin ölümü üzerine kaçmak zorunda kalan ve memleketine karşı hiçbir bağlılık hissetmeyen Eugene'in, Joseon'un bağımsızlığı için savaşan Erdemli Ordu'ya mensup Ae-shin'e duyduğu aşk, hangi safta durması gerektiğini bir kez daha sorgulamasına neden olur.
Konudan da anlayacağınız üzere 1900lerin başında geçen bir dönem dizisi bu. Normalde dönem dizileri, pek izlemeyi tercih ettiğim diziler olmuyor açıkçası. (Ama artık zorunda da kalabilirim zira elimde izleyecek düzgün dizi kalmadı gibi.) Ancak bu dizi farklıydı, öncelikle bunu söylemeliyim. Her ne kadar kurgusal karakterlere ve kurgusal bir olaya sahip olsa da arkaplanı gerçek olaylara dayanıyor. Bazı tarihi karakterler bile yer alıyor dizide, gerçek kimlikleriyle. İşgal altında olan Joseon'un ve halkın, bağımsızlıkları için verdikleri uğraş gerçek bir dille aktarılmış. Dönem bütün sosyal, politik ve psikolojik noktaları açısından bütün çıplaklığı ile anlatılmış. Dönem geçişi ve buna adaptasyon da aynı şekilde.
Dizinin sinematografisinden ve hikaye anlatımından başlamalıyım öncelikle. Bana kadrajları ve renkleriyle Hotel del Luna'yı anımsattı çokça. İzlediyseniz onun da üstüne konularak oluşturulmuş bir görsellik düşünün. Bazı karakterler için kullanılan kostümler [özellikle Glory Hotel'in sahibi Kudo Hina'nın (Kim Min-jung) bütün kıyafetleri enfesti.], mekanlar... Dizi sektörü çok acayip bir yere gidiyor ve bundan da memnunum açıkçası. Özellikle Studio Dragon'ın dizileri. Müzikler ise ayrı bir konu. (Ah, o müzik kutusu... Bu yazıyı da onu dinlerken yazıyorum.)
Karakterler... Uzun zamandır bir dizide bu kadar fazla sayıda karaktere bağlandığımı hatırlamıyorum. (Ve sinir olduğumu... Bütün antagonistler o kadar iyi yazılmıştı ki hepsini kan gölünde boğmak istedim.) Bütün karakterler gri bir düzlemde yazılmış, kendi dünyaları ve hikayeleri ile var olan kişiler. Ve diziye şapka çıkarmak istiyorum bir noktadan ötürü: Kadın karakterler yersiz güçlü karakterler olarak gösterilmemiş. Ne demek istiyorum? Birçok dizide sırf "güçlü kadın" gösteriyor gibi olmak için -ya da beceremediklerinden- çok göze batan karakterler oluşturuyorlar. Bu dizideki hiçbir kadın karakter bana batmadı. Bütün ana karakterler o kadar eşit kurgulanmış ve bu da o kadar başarılı yapılmış ki. (Chef's Kiss yapıyorum şu an parmaklarımla: Müthiş.)
Erkek karakterlere gelince... Üç ayrı adam, üç ayrı karaktere sahip kişi ve üç ayrı aşık görüyoruz. Hepsi Ae-shin'e aşık tabii... (Suçlayamıyorum bile, aşık olunmayacak gibi değil kadın çünkü.) Bu üçlünün ayrı ayrı sahneleri de, birlikte atıştıkları sahneler de ayrı keyif verdi bana. Üçünü de ayrı ayrı bağrıma basasım geldi ama Eugene... Ballı çöreğim benim.
Normalde Kore dizilerine Amerikalı karakterler dahil olunca gözlerime çatal saplamak istiyorum ama bu dizide -birkaç kişi hariç- yabancı karakterler de iyiydi. Özellikle de Eugene'in üstü ve dostu olan Kyle Moore (David Lee McInnis) karakteri.
Eugene ve Ae-shin... İkisini ne zaman izlesem 17 yaşıma geri dönmüş gibi hissettim. Aşkı ilk kez keşfediyormuş gibi... Aşk falan deyince diziden beklentiniz ne olur bilmiyorum ama burada çok saf, ürkek ve derin bir aşktan söz ediyorum ben. Diken üstünde izledim bütün sahnelerini.
Sözün özü, çok çok çok güzel bir diziydi Mr. Sunshine. İlk beşimde yer alıyor benim. Uzun zamandır bu kadar güldüğüm, ağladığım, sinirlendiğim, bazen hepsini bir arada yaşadığım bir dizi izlememiştim. Yeri bende çok ayrı olacak, yıllar geçse de.
[SPOILER] Of. Üzerinden günler geçmiş olmasına rağmen hala gözlerimin doluyor olması normal mi? Finali bitirdi beni, mahvoldum. Karakterler teker teker acı çekti ama ben her biri için ayrı çektim. Sonu karakterler için mutsuz biten dizileri izlemeyi sevmiyorum çünkü perişan oluyorum. Final bölümü üzerimden geçmiş olsa da izlemeye her halükarda değer bir diziydi. Uzun bir süre etkisinden çıkamayacağım ama onu biliyorum.
Sadece o büyük aşkın sonunda tren sahnesinden sonra da Ae-shin'e dair bir şeyler görmek isterdim. Bu Eugene'in hikayesiydi biliyorum ama tek bir sahne yeterdi, ne kadar üzüldüğünü bize hissettiren. Biraz havada kaldı böyle olunca ölümü. [SPOILER]
Esen kalın, hoşça kalın.
Giflerimiz (Gönül bütün gifleri koymak istiyor ama işte):
0 comments :