![]() |
Siliniş - Tess Gerritsen |
Kendini bir rehine krizinin yanlış tarafında bulunca hamile olan cinayet masası dedektifi Jane Rizzoli, hayatının en mutlu saatleri olabilecek süreçte kendini tam bir kâbusun ortasında bulur. İsimsiz, güzel bir kadın, morga ceset olarak getirilir. Fakat Boston'lu tıp uzmanı Maura Isles ceset torbasını açıp baktığında unutamayacağı bir korku yaşar: Ceset gözlerini açar!
Hâlâ hayatta olan kadın hastaneye yetiştirilir, ama tuhaflıklar çok geçmeden ölümcüllüğe dönüşür. Kadın, son derece soğukkanlı bir şekilde güvenlik görevlisini öldürerek hastaları rehin alır... Aralarından biri hamile cinayet detektifi Jane Rizzoli'dir.
Bu şiddet eğilimli, çaresiz ruh kimdir ve istediği nedir? Gergin saatler ilerlerken Maura, Jane'in kocası FBI ajanı Gabriel Dean'le işbirliği yaparak gizemli katilin kimliğini araştırmaya başlar. Federal ajanlar aniden ortaya çıkınca Maura ve Gabriel, sıradan bir rehine krizinden çok daha derinlere uzanan bir olayla karşı karşıya olduklarını anlarlar. Bu gizemin anahtarını sadece silahlı çılgın kadınla kapana kısılmış olan Rizzoli elinde tutmaktadır...
Tabii eğer hayatta kalırsa.
Merhaba.
Yine bir Tess Gerritsen kitabı benim okuma listeme konuk oldu. Rizzoli & Isles serisi sayesinde tanışmıştım Tess Gerritsen ile, zamanında. Siliniş bu serinin 5. kitabı, seri toplamda 11 kitaptan oluşuyor. (Gidip manyak gibi 11. kitabı diğerlerini bitirmeden okumuş olmama aldırmıyoruz tabii ki.) Zaten seri kitapları arasında -Cerrah ve Çırak hariç- keskin bir olay örgüsü yok. Sadece Rizzoli ve Isles'ın hayatlarında olup biten gelişmeler değişiyor ilerleyen her kitapta, ki bu da çok normal. Ama bu gelişmeler sizi hikayeden koparıp uzaklaştıracak şeyler değil.
Tess Gerritsen'la beraber Tıbbi Gerilim tarzı ile de tanıştığımı söyleyebilirim. Hatta kitaplığımda başka Tıbbi Gerilim yazarı olmayabilir bile. Çok objektif bir yorum yapamayacağım o yüzden lakin Tess Gerritsen'ı yazdığı bu türde iyi yapan en önemli şey üniversitelerde okuduğu bölümler, bana kalırsa. Antropoloji lisansı yapmış olması, Tıp diploması alıp staj görmüş olması yazdığı her hikayede alttan alttan patlar noktada belli ediyor kendisini. Az çok bildiği bir konuda yazıyor ve bence bunu yeteri kadar iyi başarıyor.
Siliniş... Serinin önceki kitaplarına nazaran bu kitapta cinayet biraz daha arka plana atılmış durumdaydı. Vardı lakin hikayenin genelini kapsamıyor, olayların içerisinde barınmıyordu. Siliniş daha çok etrafta gizlice gezinip duran bir gizemi ortaya çıkarmaya çalışan bir kitaptı. Gerilim de kan ve vahşet de diğer kitaplarına nazaran daha normal düzeylerde seyrediyordu. Tabii ki söylediğim bütün bu durumların normal seyirde ilerleyişi kitabı cicili bicili bir kitap haline getirmiyor.
Kitaba başlayıp ilerleme kaydettiğimde bir olay, durup gözlerimi devirmeme ve ağzımı şaşkınlıkla açmama neden oldu: Tecavüz. Özellikle uğraşsam içerisinde tecavüz olgusunu ön yahut arka planda barındıran kitaplarımı bu kadar düzenli arka arkaya dizip okuyamazdım. Dediğim gibi kimisinde arka planda kalmış olsa da bu kitapta hayli yer kapladığını söyleyebilirim. Bu olaylar gerçekten yaşanıyor mu? diye tereddüt etmedim değil açıkçası. Çünkü Tess Gerritsen öyle bir işlemiş ki kuşku duymadan edemiyorsunuz.
Bahsettiğim gibi vahşet, kan ve koşuşturmaca arıyorsanız bu kitapta yer almıyordu bu bahsettiklerim. Bir gizemi çözüyorsunuz Siliniş'te.. Bu durum tempoyu bir nebze düşürüyor gibi olsa da benim Siliniş ile alakalı en sevdiğim nokta Gabriel Dean oldu. [Artık 5. kitaptan söz ediyorum. Spoiler vermem gayet doğal karşılanmalı bence.]
Belli bir yere kadar dışarıdan, belli bir yerden sonra da Rizzoli ile ekip halinde çalışmasını okumak çok hoştu. Rizzoli serisi içerisinde yer alan diğer kitaplarda çok yüzeysel değindiği Rizzoli&Dean aşkına, bu kitapta fazlasıyla değinmişti Tess Gerritsen. [Patoloji uzmanımız Isles'ın her kitapta farklı bir abimize gönlünü kaptırıp gözlerine perde indirmesine hiç değinmeden söylüyorum bunları tabii.] İkisinin bir takım olarak işe koyulması, Gabriel'ın Rizzoli'yi korumaya çalışması, -özellikle de Rizzoli'nin kendisinden- ve her ikisinin birbirilerini kaybetmeye dair duyduğu korkular... Okumak istediğim türden bir şeydi. Bu benim için o durağanlığı alıp götürdü, diyebilirim.
Okumanızı şiddetle önerebileceğim yegâne serilerden kendisi, efendim. Özellikle de Cerrah ve Çırak. Dopdolu bir aksiyon ve ensenizde can bulan tüyler ürpertici bir nefes arıyorsanız serinin bu ilk iki kitabına bir şans verin. Rizzoli&Isles ile tanışın ve gerilimin kucağına bırakın kendinizi.
Puanım 4/5.
Tess Gerritsen'la beraber Tıbbi Gerilim tarzı ile de tanıştığımı söyleyebilirim. Hatta kitaplığımda başka Tıbbi Gerilim yazarı olmayabilir bile. Çok objektif bir yorum yapamayacağım o yüzden lakin Tess Gerritsen'ı yazdığı bu türde iyi yapan en önemli şey üniversitelerde okuduğu bölümler, bana kalırsa. Antropoloji lisansı yapmış olması, Tıp diploması alıp staj görmüş olması yazdığı her hikayede alttan alttan patlar noktada belli ediyor kendisini. Az çok bildiği bir konuda yazıyor ve bence bunu yeteri kadar iyi başarıyor.
Siliniş... Serinin önceki kitaplarına nazaran bu kitapta cinayet biraz daha arka plana atılmış durumdaydı. Vardı lakin hikayenin genelini kapsamıyor, olayların içerisinde barınmıyordu. Siliniş daha çok etrafta gizlice gezinip duran bir gizemi ortaya çıkarmaya çalışan bir kitaptı. Gerilim de kan ve vahşet de diğer kitaplarına nazaran daha normal düzeylerde seyrediyordu. Tabii ki söylediğim bütün bu durumların normal seyirde ilerleyişi kitabı cicili bicili bir kitap haline getirmiyor.
Kitaba başlayıp ilerleme kaydettiğimde bir olay, durup gözlerimi devirmeme ve ağzımı şaşkınlıkla açmama neden oldu: Tecavüz. Özellikle uğraşsam içerisinde tecavüz olgusunu ön yahut arka planda barındıran kitaplarımı bu kadar düzenli arka arkaya dizip okuyamazdım. Dediğim gibi kimisinde arka planda kalmış olsa da bu kitapta hayli yer kapladığını söyleyebilirim. Bu olaylar gerçekten yaşanıyor mu? diye tereddüt etmedim değil açıkçası. Çünkü Tess Gerritsen öyle bir işlemiş ki kuşku duymadan edemiyorsunuz.
Bahsettiğim gibi vahşet, kan ve koşuşturmaca arıyorsanız bu kitapta yer almıyordu bu bahsettiklerim. Bir gizemi çözüyorsunuz Siliniş'te.. Bu durum tempoyu bir nebze düşürüyor gibi olsa da benim Siliniş ile alakalı en sevdiğim nokta Gabriel Dean oldu. [Artık 5. kitaptan söz ediyorum. Spoiler vermem gayet doğal karşılanmalı bence.]
Belli bir yere kadar dışarıdan, belli bir yerden sonra da Rizzoli ile ekip halinde çalışmasını okumak çok hoştu. Rizzoli serisi içerisinde yer alan diğer kitaplarda çok yüzeysel değindiği Rizzoli&Dean aşkına, bu kitapta fazlasıyla değinmişti Tess Gerritsen. [Patoloji uzmanımız Isles'ın her kitapta farklı bir abimize gönlünü kaptırıp gözlerine perde indirmesine hiç değinmeden söylüyorum bunları tabii.] İkisinin bir takım olarak işe koyulması, Gabriel'ın Rizzoli'yi korumaya çalışması, -özellikle de Rizzoli'nin kendisinden- ve her ikisinin birbirilerini kaybetmeye dair duyduğu korkular... Okumak istediğim türden bir şeydi. Bu benim için o durağanlığı alıp götürdü, diyebilirim.
Okumanızı şiddetle önerebileceğim yegâne serilerden kendisi, efendim. Özellikle de Cerrah ve Çırak. Dopdolu bir aksiyon ve ensenizde can bulan tüyler ürpertici bir nefes arıyorsanız serinin bu ilk iki kitabına bir şans verin. Rizzoli&Isles ile tanışın ve gerilimin kucağına bırakın kendinizi.
Puanım 4/5.
Gabriel ona doğru eğilerek gözlerinin içine baktı. "Sen o hastanede kapana kısılmışken benim neler hissettiğimi biliyor musun? Bir fikrin var mı? Çok sert olduğunu sanıyorsun. Bir silah kuşanıyorsun ve bir anda Harika Kadın oluyorsun. Ama yaralanırsan kanı akacak olan bir tek sen değilsin, Jane. Benim kanım da akar. Beni hiç düşünüyor musun?" Jane bir şey söylemedi. Gabriel güldü ama sesi bir yaralı hayvanınki gibiydi. "Evet, baş belasıyım ve seni daima kendinden korumaya çalışıyorum.Ama birinin bunu yapması gerek çünkü en kötü düşmanın kendinsin. Kendini kanıtlamaya çalışmaktan hiç vazgeçmiyorsun. ..."Esen kalın, hoşça kalın.
p.s. Kapak fotoğrafındaki yazıyı yeni fark eden, Phoenix. Bence göz ardı edebiliriz, hı?