![]() |
Kitap Hırsızı - Markus Zusak |
Markus Zusak'ın, 2. Dünya Savaşı Almanya'sında yaşayan küçük kız çocuğu Liesel Meminger'in uzun süre hafızalardan silinmeyecek ilginç hikâyesini çarpıcı bir dille anlatan Kitap Hırsızı şimdiye kadar otuz dile çevrildi. Avustralya ve çeşitli ülkelerde pek çok ödül almasının yanı sıra; Amazon.com, Amazon.co.uk ve The New York Times çoksatanlar listesinde bir numaraya yükseldi.
Brezilya, İrlanda ve Tayvan'da da birinci sıraya yerleşirken, İngiltere, İspanya, Norveç, İsrail ve Kore'de ilk beşe girdi. Uzun süre çoksatanlar listelerinde üst sıralardaki yerini koruyan ve aynı isimle sinemaya uyarlanarak daha da geniş kitlelere ulaşmayı başaran Kitap Hırsızı, yazarın etkileyici dili ve merak uyandıran konusuyla klasikler arasında yer almaya aday bir kitap.
Merhaba.
Bu yorumu mümkün olduğunca taze yazmak istedim çünkü hislerimin ve düşüncelerimin o saf tadını unutmak istemiyorum. [Taze yazdı fakat yeni yayımladı.] Evde vaktim olmadığı için okul yolunda okudum bütün kitabı. Cümlelerine de yine otobüste son vermiş oldum. Son sayfalara geldiğimde çok kez kitabı parmaklarımın arasında sıkıştırmak zorunda kaldım. Başımı kaldırıp gökyüzüne, akıp giden yola baktım. Bu kitabın yeri bende farklı olacak; bunu ilk sayfadan beri hissediyordum sanki.
Önce filminin, ardından da kitabının varlığını öğrenmiştim zamanında. Ve -her zaman olmasa da- çoğu zaman için filmini izlemeden evvel kitabı okumayı tercih ederim. Bazı kitapların filmi izlense dahi yetebilir bir kişiye. Verilmek istenen mesaj yazarın diline uygun bir biçimde verilebilir. Bazıları ise bunu hiçbir şekilde beceremez.
Lakin... Bu kitap filmi izlense dahi okunması gereken bir kitaptı. Bu kitabı avuçlarınızın arasında tutmalısınız. Kelimelere dokunmalı, resimlerin çizgilerinin üzerinde parmağınızla gezintiye çıkmalı, okurken soluklanmak adına başınızı yukarı kaldırmalısınız.
Kitap 2. Dünya Savaşı sırasında varlığını sürdüren Nazi Almanyası'nı konu alıyor. [Bazı şeyleri bilmeden art arda denk getirmeyi severim.] Fakat normalde anlatılandan birazcık farklı, çok değil. Bu defa Yahudileri anlatmıyor kitap, Yahudilere yapılanları haklı da çıkarmıyor elbette. Bu defa baktığımız pencereden Alman yoksullarını görüyoruz; olaya bir de onların gözünden bakıyoruz. Kitapta bahsi geçen %10luk kesim... Olaya bir de buradan bakmak hoşuma gitti açıkçası. Anlatılmak istenen şey aynı, pencere farklı dediğim gibi.
Konu hakkında pek bir şey söylemek istemiyorum. Bütün olay Kitap Hırsızı Liesel Meminger'in yaşadıkları. Bütün her şey. Hayatına girenler, hayatından çıkanlar, çevresinde vuku bulan olaylar, kendi düşünceleri, istekleri, yaptıkları... Liesel ve çevresindekiler hakkında her şey.
Liesel'da en çok dikkatimi çeken nokta kelimeleri, hayata tutunmak adına halat şeklinde kullanıyor olmasıydı. Kitap çalıyor, çaldığı kitapları sayısız kez okuyordu. [Kitap çalmak o kadar da büyük bir suç olmamalı belki de?] Gün gelecek bir şey daha yapacaktı; bir çocuğun o günlerde neler yaşadığını anlatacaktı.
Anlatıcıya değinemiyorum bile zaten. Hakkında döküp saçmak istediğim onlarca kelime varken büyüyü bozmak istemiyorum. Anlatıcının kim olduğunu kendiniz görün istiyorum. Yahut ne...
Kitabın tasarımı... Bölüm başlarındaki açılmış kitap logosu, bölüm içerisine yerleştirilmiş küçük açıklamalar, pasajlar, çizilmiş resimler... Kendi içinde fazlasıyla orijinal, fazlasıyla ince düşünülmüş bir eserdi. Her biri ayrı ayrı güzeldi benim için. Çok hoşuma gitti.
Bütün karakterler ince elenip sık dokunmuştu resmen. Her biri ayrı ayrı hatırlanabilecek nitelikte özgünlüğe sahipti. Liesel''ın babası, annesi, Rudy, Max... sayamadığım onlarca kişi. Çoğunu unutmayacağım, bunu biliyorum. Yazarın kelimelerle dansı, ortaya koyduğu düşünceleri, gerçeklikleri... Kitapla alakalı o kadar çok şeyden bahsedebilirim ki... Toparlayamam diye korktuğumdan susuyorum.
Kitap Hırsızı bendeki yerini ilk sayfada hazır etmişti zaten, dediğim gibi. Bu kitabı bu denli beğenmemin sebebi kesinlikle konusu değil, kelimeleriydi. Karakterlere yazarın yaşattıklarıydı. Benim için, özel kılan bu noktalar oldu.
Kitabı okuduktan sonra Filmini de kesinlikle izlemem lazım, dedim fakat filmini izlemem biraz zaman aldı. 1-2 hafta sonra falan izlemiştim sanırım. Ve çok garip hissettim. Normalde kitabı okuduktan sonra filmi izlerim ve beğenirim yahut beğenmem. Bu defa film, başladığı andan itibaren tanıdık geldi bana. Liesel'ı ya da babasını gördüğümde gözlerim dolmaya başladı. [Ne var ne yok döktüm ortaya artık, hayırlısı.] Sadece filmini izlerseniz ne olur bilemiyorum, objektif bir yorum yapamam. Fakat ben kitabını okuduğum için filmden de haddinden fazla etkilenmiş oldum. Filmi izleyen kimi insanlar arkadaki sesin ne olduğunu anlamayıp yersiz eleştirilerde bulunmuşlar. Hoş, filmde değinilmedi lakin kitapta da ortaya serilmedi. Siz okudukça anlıyorsunuz ne olduğunu. [Ben ikinci mi üçüncü bölümde mi ne anlamıştım ne olduğunu, çok da şeyapmayın yani.]
Höf, konuştukça konuştum. Alın, okuyun yahu. Ben hiç bu denli şiddetle kitap önermedim sanırım hayatımda. Ben öneririm, beğenmezsiniz; orasına karışamam. Film mi, kitap mı? Kitap, ardından da film. Görmek çok başkaydı benim için.
Övdüm, övdüm, övdüm. Sonuç olarak Ekim ayının favori kitabı oldu benim için. Herkesin kitaplığında geri dönüp okuyacağı yahut bir defa ile sınırlı kalacak olan kitaplar vardır. Bu kitap bir daha okuyacağım kitaplar arasında. [Beklentiyi uçurdum, kaçayım o zaman ben?]
Puanım 5/5.
O kadar çok alıntı vardı ki buraya yazılabilecek... Kitap ile ilgili fazladan bilgi vermemek için almadım buraya. Buyurun:
P.S. Markus Zusak'ın Instagram hesabındaki açıklama kısmına yazdığı yazıyı bırakıyorum şuraya: I wrote The Book Thief, but still not sure how. (Kitap Hırsızı'nı yazdım fakat hâlâ nasıl olduğundan emin değilim.)
Bu yorumu mümkün olduğunca taze yazmak istedim çünkü hislerimin ve düşüncelerimin o saf tadını unutmak istemiyorum. [Taze yazdı fakat yeni yayımladı.] Evde vaktim olmadığı için okul yolunda okudum bütün kitabı. Cümlelerine de yine otobüste son vermiş oldum. Son sayfalara geldiğimde çok kez kitabı parmaklarımın arasında sıkıştırmak zorunda kaldım. Başımı kaldırıp gökyüzüne, akıp giden yola baktım. Bu kitabın yeri bende farklı olacak; bunu ilk sayfadan beri hissediyordum sanki.
Lakin... Bu kitap filmi izlense dahi okunması gereken bir kitaptı. Bu kitabı avuçlarınızın arasında tutmalısınız. Kelimelere dokunmalı, resimlerin çizgilerinin üzerinde parmağınızla gezintiye çıkmalı, okurken soluklanmak adına başınızı yukarı kaldırmalısınız.
Kitap 2. Dünya Savaşı sırasında varlığını sürdüren Nazi Almanyası'nı konu alıyor. [Bazı şeyleri bilmeden art arda denk getirmeyi severim.] Fakat normalde anlatılandan birazcık farklı, çok değil. Bu defa Yahudileri anlatmıyor kitap, Yahudilere yapılanları haklı da çıkarmıyor elbette. Bu defa baktığımız pencereden Alman yoksullarını görüyoruz; olaya bir de onların gözünden bakıyoruz. Kitapta bahsi geçen %10luk kesim... Olaya bir de buradan bakmak hoşuma gitti açıkçası. Anlatılmak istenen şey aynı, pencere farklı dediğim gibi.
Konu hakkında pek bir şey söylemek istemiyorum. Bütün olay Kitap Hırsızı Liesel Meminger'in yaşadıkları. Bütün her şey. Hayatına girenler, hayatından çıkanlar, çevresinde vuku bulan olaylar, kendi düşünceleri, istekleri, yaptıkları... Liesel ve çevresindekiler hakkında her şey.
Liesel'da en çok dikkatimi çeken nokta kelimeleri, hayata tutunmak adına halat şeklinde kullanıyor olmasıydı. Kitap çalıyor, çaldığı kitapları sayısız kez okuyordu. [Kitap çalmak o kadar da büyük bir suç olmamalı belki de?] Gün gelecek bir şey daha yapacaktı; bir çocuğun o günlerde neler yaşadığını anlatacaktı.
Anlatıcıya değinemiyorum bile zaten. Hakkında döküp saçmak istediğim onlarca kelime varken büyüyü bozmak istemiyorum. Anlatıcının kim olduğunu kendiniz görün istiyorum. Yahut ne...
Kitabın tasarımı... Bölüm başlarındaki açılmış kitap logosu, bölüm içerisine yerleştirilmiş küçük açıklamalar, pasajlar, çizilmiş resimler... Kendi içinde fazlasıyla orijinal, fazlasıyla ince düşünülmüş bir eserdi. Her biri ayrı ayrı güzeldi benim için. Çok hoşuma gitti.
Bütün karakterler ince elenip sık dokunmuştu resmen. Her biri ayrı ayrı hatırlanabilecek nitelikte özgünlüğe sahipti. Liesel''ın babası, annesi, Rudy, Max... sayamadığım onlarca kişi. Çoğunu unutmayacağım, bunu biliyorum. Yazarın kelimelerle dansı, ortaya koyduğu düşünceleri, gerçeklikleri... Kitapla alakalı o kadar çok şeyden bahsedebilirim ki... Toparlayamam diye korktuğumdan susuyorum.
Kitap Hırsızı bendeki yerini ilk sayfada hazır etmişti zaten, dediğim gibi. Bu kitabı bu denli beğenmemin sebebi kesinlikle konusu değil, kelimeleriydi. Karakterlere yazarın yaşattıklarıydı. Benim için, özel kılan bu noktalar oldu.
Kitabı okuduktan sonra Filmini de kesinlikle izlemem lazım, dedim fakat filmini izlemem biraz zaman aldı. 1-2 hafta sonra falan izlemiştim sanırım. Ve çok garip hissettim. Normalde kitabı okuduktan sonra filmi izlerim ve beğenirim yahut beğenmem. Bu defa film, başladığı andan itibaren tanıdık geldi bana. Liesel'ı ya da babasını gördüğümde gözlerim dolmaya başladı. [Ne var ne yok döktüm ortaya artık, hayırlısı.] Sadece filmini izlerseniz ne olur bilemiyorum, objektif bir yorum yapamam. Fakat ben kitabını okuduğum için filmden de haddinden fazla etkilenmiş oldum. Filmi izleyen kimi insanlar arkadaki sesin ne olduğunu anlamayıp yersiz eleştirilerde bulunmuşlar. Hoş, filmde değinilmedi lakin kitapta da ortaya serilmedi. Siz okudukça anlıyorsunuz ne olduğunu. [Ben ikinci mi üçüncü bölümde mi ne anlamıştım ne olduğunu, çok da şeyapmayın yani.]
Höf, konuştukça konuştum. Alın, okuyun yahu. Ben hiç bu denli şiddetle kitap önermedim sanırım hayatımda. Ben öneririm, beğenmezsiniz; orasına karışamam. Film mi, kitap mı? Kitap, ardından da film. Görmek çok başkaydı benim için.
Övdüm, övdüm, övdüm. Sonuç olarak Ekim ayının favori kitabı oldu benim için. Herkesin kitaplığında geri dönüp okuyacağı yahut bir defa ile sınırlı kalacak olan kitaplar vardır. Bu kitap bir daha okuyacağım kitaplar arasında. [Beklentiyi uçurdum, kaçayım o zaman ben?]
Puanım 5/5.
O kadar çok alıntı vardı ki buraya yazılabilecek... Kitap ile ilgili fazladan bilgi vermemek için almadım buraya. Buyurun:
El ele duruyorlardı. Yaşlar içinde son bir vedayla döndüler ve tekrar tekrar arkalarına bakarak uzaklaştılar. Ben biraz daha kaldım. El salladım. Kimse karşılık vermedi.
Liesel, kelimeleri okuyamayan kitap hırsızıydı. Ama inanın bana, kelimeler yoldaydı ve geldiklerinde, Liesel onlara bulut gibi ellerle tutunup yağmur gibi sularını sıkacaktı.
BODRUM, SABAH SAAT DOKUZ | Vedaya altı saat: "Bir akordeon çaldım, Liesel. Başka birine aitti." Gözlerini kapattı. "Ve ortalığı kırıp geçirdim."
SON İNSAN YABANCI, SAYFA 38 | Caddenin her yerinde insanlar vardı ama boş olsa yabancı bundan daha yalnız olamazdı.
Dünya çirkin bir yahni, diye düşündü. O kadar çirkin ki tahammül edemiyorum.Hadi, esen kalın, hoşça kalın.
P.S. Markus Zusak'ın Instagram hesabındaki açıklama kısmına yazdığı yazıyı bırakıyorum şuraya: I wrote The Book Thief, but still not sure how. (Kitap Hırsızı'nı yazdım fakat hâlâ nasıl olduğundan emin değilim.)
0 comments :