Film Önerisi | VOL-İ (WALL-E)

24 Temmuz 2018 Salı

Kitap Önerisi | Korku - Stefan Zweig


Merhabalar.

Stefan Zweig'ı ve eserlerini ne kadar sevdiğimden her yazımda tekrar tekrar bahsetmeyeceğim. Kitapları hakkında bilgi vermeye kalksam bu yazı bitmez. Bu sebepten direkt olarak asıl kitabımıza, Korku'ya geçiyorum.

Öncelikle yönetmenliğini Roberto Rossellini’nin yaptığı, 1954 yılında yayımlanmış bir filmi var, Korku'nun. Ingrid Bergman ve Mathias Wieman başrollerini paylaşıyor.

Kitap, sakin bir yaşam süren, evliliğinin durağanlığından sıkılmış ana karakterimiz Bayan Irene'nin hikayesini anlatıyor. Bayan Irene sıkıntılarla boğuşurken bir piyaniste rastlıyor ve genç adamın coşkusunda ve tutkusunda tekrar hayat bulduğunu hissediyor. Gizli bir ilişki içerisine giriyorlar lakin bir süre sonra, piyanistin evinden ayrılırken apartman girişinde piyanistin eski sevgilisine rastlıyor. Kadının kendisine şantaj yapmaya başlaması ile de hayatı, dipsiz bir korkunun içerisine doğru süratle düşmeye başlıyor.

Zweig'ın insan ve özellikle de kadın psikolojisini bu denli iyi çözümlemiş olmasının beni ne denli etkilediğinden bir önceki yazımda da bahsetmiştim zaten. Gerçekten kadın psikolojisini, davranışlarını, o karmaşık yapısını oldukça iyi çözümlemiş yegane yazarlardan kendisi. Okurken Hayatındaki kadınlara yaklaşımı nasıldı acaba? diye düşünmeden edemedim. [Belki de sadece yazarken böyleydi, bilmiyorum.]

Kitap boyunca bu korku nedeniyle kadının yaptıklarını, düşündüklerini ve yaşadıklarını okuyorsunuz. Korku zihnini yiyip bitirirken geceleri uyuyamaz hale geliyor, Bayan Irene. Okurken bir an bile Ama bu kadına da yazık, falan demedim. Bir Kadının Yaşamından Yirmi Dört Saat kitabında olduğu gibi ahlak kavramlarımı da sorgulamadım. Yaptığı yanlıştı, diyerek kesin bir kanı ile kitabı basitleştirmek istemiyorum. Sadece yaşadığı korkuyu okurken Acaba? diye düşünmediğimi belirtmek istiyorum.

Kitap bitince de oldukça büyük bir şaşkınlığa uğradım. Zweig kitaplarının sonları genelde belli bir tatta olur ve ben yine o tatta biteceğini düşünüyordum. Aksine çok başka bir şekilde bitti. Sevmedim mi? Hayır. Ama biraz hayal kırıklığına uğradım sanırım. Aklımdaki şekilde bitseydi beklenen son olacaktı lakin Zweig beklenmeyeni yazmak istemiş. Güzel de yapmış.

Puanım 9/10.

Alıntılar:
Şimdiye kadar hep, varlıklı çevrelerin şen insanları arasında, hareketli bir sosyal ortam içinde, aslında sadece kendisi için yaşamıştı; fakat şimdi, kendi evinde hapis kaldığı şu bir haftadan beri onlardan uzak durmakta zorlanmıyordu, aksine bu avare insanların boş eğlencelerinden tiksinmeye başlamıştı ve ilk kez hissettiği bu güçlü duyguları ister istemez daha önceki eğilimlerinin yüzeyselliğiyle karşılaştırıyordu. Kendi geçmişine bir uçuruma bakar gibi bakıyordu.
...Bir anda yaşamın tüm zenginliğini hissetmeye başlamıştı ve artık yaşamında tek bir saati bile anlamsız geçirmeyeceğini biliyordu. Şimdi her şeyin sonuna yaklaştığı sırada ilk kez bir başlangıç hissediyordu. Tüm yeryüzüyle kaynaşmış olmanın muhteşemliğini bu sefil kadının kaba yumrukları mı bozacaktı? İlk kez dahil olma yeterliliğini hissettiği bu yücelik ve güzellik tek bir hata yüzünden darmadağın mı olacaktı?
"...Korku cezadan çok daha beterdir, çünkü ceza bellidir, ağır da olsa, hafif de, hiçbir zaman belirsizliğin dehşeti kadar, o sonsuz gerilimin ürkünçlüğü kadar kötü değildir. Kızımız da cezası kesinleşir kesinleşmez hafifledi. Ağlaması seni şaşırtmamalı, bu sadece bir boşalmaydı, önceden baskı altında içinde duruyordu.İçte tutulan gözyaşları akıtılanlardan daha acıtıcıdır." 
Esen kalın, hoşça kalın.

Paylaş :

Facebook Yorumlar

0 comments :