![]() |
YILDIZ TOZU - PRISCILLE SIBLEY |
Düşlerde gel bana, gel ki verebileyim,
Kalbine karşı atan kalbimi, nefesine karışan nefesimi:
Alçak sesle konuş, omzuma yaslan,
Çok uzun zaman önceki gibi sevgilim, çok uzun zaman.
-Christina Rossetti
Bana gelince; sadece seni sevmek, seni mutlu etmek, arzularının aksi hiçbir şey yapmamak... Bu benim kaderim ve hayatımın anlamı.
-Napoleon Bonaparte
Merhaba.
Yıldız Tozu uzun zamandır kitaplığımda bekleyen ve artık "Oku beni!" diye bağıran bir kitaptı. Daha fazla bekletemezdim.
Başlangıç bölümlerinden bahsedersek konu beni gayet etkiledi; öyle ki ne zaman karısından bahsetse, onu özlediğini söylese içim bir cız etti. İnsan böyle durumlarda kendi başına gelse neler yapacağını düşünüyor, ister istemez. Yüzleşmek zorunda kaldığı durum yeterince can yakıcı bir durum. Ama nereden kaynaklandığını anlayamasam da karakter sentezi bana biraz eksik geldi. Yani adamın bunu kabulleniş sürecine kadar düşündükleri, hissettikleri, yaptıkları... bilmiyorum ben hissedemedim o üzüntüyü. Ben kaybedemedim eşimi, ben bir daha onu görmeyecek olan kişi olamadım. Yazarın ağzını hissediyorsunuz, bas bas bağırıyor arkada "Ben yazıyorum!" diye. Üçüncü tekil şahıs ağzından anlatmanın riskleri tabii bunlar.
İlerleyen kısımlarda Matthew ve Elle'in geçmişteki ilişkilerini okuyorsunuz. Çocuklukları, gençlikleri, yetişkinlikleri... Güzeldi.
Fakat Matt'in annesine sinir olduğumu söylemeden geçemeyeceğim. Kitabı okursanız eğer okuduğunuz vakit anlarsınız ne demek istediğimi. Bana göre görüşü fazla sığ idi. Yani böyle direkt inanılamaz bir şeye. İyilik ettiğini zannederken çok yanlış düşünüyordu bence. Kitap boyunca inandığı şekilde aynı cümleyi tekrar etmesi kanser etti beni. Kitaptaki herkeste bulunan durum şu: Nato kafa, nato mermer.
Kitabı okuyunca hep İnsanın kendi kararlarını alamayacak durumda olması ne berbat şey, diye düşündüm. Herkes Elle'in adına karar vermeyi kendinde hak görüyor, haklı olarak. Fakat olaya fazla genel bakıyorlar. Kitap boyunca Elle'in yerine koydum kendimi ve çevremde yaşanan tüm bu olaylar silsilesini düşündüm. Korkunç.
Ah, lanet olsun! Kitabın sonu için aynı şeyi söyleyemeyeceğim. Başlarda hissettiğim o duygusuzluk bölümleri okudukça, Elle'i tanıdıkça yerini burukluğa bıraktı. Elle'e alıştım, Elle'in gidişine üzüldüm, Elle'in gitmemesini istedim.
Elle'e hayran kaldım. Başından sonuna kadar. Bebeği ile ilgili düşünceleri, hayat ile ilgili düşünceleri... Ailesi için yaptıkları, kendisi için yaptıkları... Gerçekleştirdiği hayali... (Söylemesem daha iyi sanırım. Okuduğunuz vakit, beni hatırlayın.)
Okunmaya değer bir kitap mı? Evet.
Okuyun diye önerir miyim? Bir kutu peçeteden sonra.
Puanım 4/5.
Birkaç tane de alıntı bırakıyorum:
Elle ile çocukken astronotçuluk oynadığında bile geri sayım yapmazdı. Hep ileri doğru sayardı. "Sanki geçmişe takılı kalmışsın da zamanın giderek azalıyormuş gibi. Her dakika yeni bir şeyin başlangıcıdır," derdi.
Blythe gittikten sonra Elle'in terasta yıldızları izlediği rüyalara daldım. Ona sarıldığımı gördüm. Uzun zaman önce ikimiz de çocukken büyükbabasının çiftliğinin kenarındaki nehirde yüzdüğümüzü gördüm ve ona ihanet ettiğim zaman bana sırtını döndüğüyle ilgili kâbuslar gördüm. Yalvarıp durdum: "Geri dön."Esen kalın, hoşça kalın.
0 comments :