Film Önerisi | VOL-İ (WALL-E)

10 Şubat 2017 Cuma

Kitap Yorumu | Boş Koltuk - J. K. Rowling


Merhabalar.

J. K. Rowling ile tanışmam Boş Koltuk sayesinde oldu. Harry Potter serisini ya da başka herhangi bir kitabını okuma şansım olmadı şu zamana kadar. Evvelden Harry Potter'ı okumak gibi bir düşünce oluşmamış olsaydı bende eğer, mutlaka Boş Koltuk'tan sonra oluşurdu.

Boş Koltuk, J. K. Rowling'in ilk yetişkin romanıymış. Ki bunun altından -benim için- yeterli bir biçimde kalkmayı başarmış. Kitap, herkesin sevip sonuna ulaşmayı başarabileceği bir kitap değil. En önemli başarısı bu zaten.

Kitabın yukarıda yazıyor zaten konusu, haricinde diyebileceğim pek fazla bir şey yok. Çünkü kitap KOCAMANdı. Karakterleri ile, olayları ile, sayfa sayısı ile gerçekten ama gerçekten kocaman bir romandı. Sayısını hatırlayamadığım kadar karakter vardı, gencinden yaşlısına. Zaten kitabın sonuna kadar birkaçının adını ancak öğrenebilmiştim. [İsim özürlüsüyüm de.] Diyeceğim o ki bu kitabı alıp okuduğunuzda okuldan eve, evden sokağa savrulacaksınız. Kasaba içerisinde oradan oraya uçacaksınız.

Ya kitap her şeyi ile o kadar yerindeydi ki ne söylesem bilemiyorum. Bütün karakterleri ayrı ayrı güzeldi, gerçekti. Çok gerçekti kitap. Girişi ile, gelişmesi ile, sonucu ile... Pamuk şekerden ibaret değildi kesinlikle. Küçücük(!) bir ölüm bunca insanın hayatını nasıl değiştirebilir? Bu kasaba okuyucuya bunun cevabını sunuyordu. 

Zor bir kitap; 592 sayfa, puntoları küçük ve zaman zaman sizi içine çekemediği anlara gebe kalabiliyor. Ama sonuna kadar dayanmam gerektiğinin farkında olarak atlattım o sayfaları. Kimi yerlerinde elimden bırakamadım. Sürükleyici bir durgunluğu var kitabın. Tuhaf.

Dediğim gibi herkese hitap etmeyen bir kitap, Boş Koltuk. Çoğu kişi yarısından sonra sıkılıp bırakabilir, bitirip "Bu ne biçim kitap?" da diyebilir. Kesinlikle öneremiyorum bu sebepten. Ama elinizdeyse ve yarım bıraktıysanız bir şans daha verin bana sorarsanız. İnsan psikolojisini dibine kadar irdeleyip ortaya koymuş bir kitap çünkü kendisi. Ben okuduğum için çok iyi hissediyorum kendimi.

Ha, bir de mini mini bir dizisi var bu güzel kitabın. BBC tarafından yayımlanan Boş Koltuk dizisi Jonny Campbell tarafından yönetilmiş, Sarah Phelps tarafından da senaryoya dökülmüş. İnternette arattığınız vakit bulabilirsiniz diziyi, 3 bölümcük. Ya da şöyle diyeyim 3 saatlik KOCAMAN bir film. Tamamen kitap ile birebir değil dizisi; sonu değişmiş (çok değil), bazı karakterlere yer verilmemiş (diyorum ya, milyon tane karakter vardı) ve olayların bir kısmı hafifletilmiş. Sarah Phelps iyi bir iş çıkarmış bana kalırsa, televizyona uygun hale getirmek konusunda. Ben okuyamam şimdi ya o kitabı ama merak da ediyorum, diyorsanız diziyi izleyin derim. Ben olayın tamamına hakim olarak izlediğim için beni doyurdu ama ilk defa bu karakterlerle tanışacak kişileri ne denli doyurur, bir fikrim yok. [O değil, Vikram'ı ne koşturmuşlar dizide ya. Açın izleyin diziyi, sürekli koşan bir adam göreceksiniz. Ha işte o, Vikram. Öyle işte başka bir durumu yok.]

Puanım 4/5.

Yine çok konuştum, boş konuştum. Riske girmek istemiyorsanız diziyi bir izleyin, sonra da gidin kitabını alın. Ben şiddetle öneriyorum fakat sonra benden bilmenizi de istemem. Rowling'in anlatmak istediği diğer şeylere bir de buradan kulak verin. Ne yapayım o zaman ben? Alıntıları bırakıp kaçayım:

Şişko'nun görebildiği kadarıyla insanların yüzde doksan dokuzunun düştüğü hata kendilerinden utanmaktı; kendilerini gizleyerek başkası olmaya çalışmaktı. Dürüstlük Şişko için geçerli bir akçeydi, onun silahı ve zırhıydı. Dürüstlük insanları korkuturdu; afallatırdı. Şiko insanların kendileriyle ilgili gerçeklerin öğrenilmesinden ödlerinin patladığını keşfetmişti; utanç bataklığında yaşıyorlardı, mış gibi yapıyorlardı; oysa çiğlik, çirkin ama samimi olan her şey, babası gibi insanların rezil bulduğu ve tiksindiği pis şeyler Şişko'ya cazip geliyordu. Şişko mesihleri ve dışlanmışları, deli ya da suçlu damgası yemiş insanları, ayakta uyuyan kitlelerin sırt çevirdiği soylu uyumsuzları düşünürdü sık sık.
Tessa bazen okuldaki çocuklara da bağırmak istiyordu. Başka insanların varlığını kabul etmelisin diye haykırmak istiyordu. Gerçekliği değiştirebileceğini sanıyorsun, gerçeklik sen ne dersen odur sanıyorsun. Bizim de senin kadar gerçek olduğumuzu kabul etmelisin; kendinin Tanrı olmadığını kabul etmelisin.
Kucaklanmak öyle güzeldi ki. İlişkileri basit, sözsüz, rahatlatıcı hareketlerden ibaret olsa ne güzel olurdu. İnsanlar neden konuşmayı öğrenmişlerdi ki?
...Ama hangi yıldızların çoktan sönmüş olduğunu bilmeye kim katlanabilirdi ki? diye düşündü, gece göğüne gözlerini kırpıştırarak bakarken; hepsinin sönmüş olduğunu bilmeye katlanabilecek biri var mıdır?
Esen kalın, hoşça kalın.

Paylaş :

Facebook Yorumlar

0 comments :