Film Önerisi | VOL-İ (WALL-E)

13 Şubat 2017 Pazartesi

Kitap Yorumu | Kafes - Josh Malerman


Merhabalar, nasılsınız? Şöyle böyle ben.

Sakın Gözlerini Açma diyerek gelen, ödüllere ve finalist olmalara doymayan bir kitap var sırada: Kafes. Çok şaşırtıcı bir şey söyleyeyim; yine kitap hakkında gram fikrim yoktu. [Şu arka kapakları fonksiyonel bir biçimde kullanmamın zamanı geldi artık, sanırım.]

Josh abimizin bir müzik grubu varmış yahu; The High Strung diye. Ve bu grubun The Luck You Got isimli parçası da Shameless dizisinin tema müziği olarak kullanılmış. Uzun zamandır kitabı yazıyormuş aslında, parça parça tamamlamak adına uğraşmış. Bu kitabın haricinde de kitapları varmış, yazıyı yazmadan evvel Goodreads'ten baktım. Onların da kısa sürede çevrilmesi temennisi ile... Ben alır okurum muhtemelen. [Çok işinize yarayacak bilgilerden bahsettim değil mi? Ben de olmasam ne yapacaksınız yahu...]

Gelelim kitaba.

Kafes diyor ki: Dışarıda bir şey var. Dışarıda bir şeyler var ve kitapta herhangi bir tarifi yok bu şeylerin. Gören de anlamıyor sanırım ne olduğunu, öyle bir belirsizliğin içinde yaratık sentezi yapmaya çalışıyorsunuz. Apokaliptik bir dönemdeyiz ve dünyada bir şeyler oluyor. Haberler coşuyor, forumlar çalkalanıyor falan. Ana karakterimiz Malorie ablası ile yaşayan genç bir kızımız. Bu haberler insanların "Dünyada neler oluyor ya?" demesine sebep olurken Malorie, hamile olduğunu öğreniyor. Neyse işte bu gerçeği sindirmeye çalıştıkları süre içerisinde olaylar büyüyor, geniş bir kesime yayılıyor. İnsanlar ikiye ayrılıyor: Oha, hemen gözümüze bıçak sokup kör olmalıyız tayfası ve bunlar hep Amerika'nın oyunları tayfası. [Hayır, tabii ki de abartmıyorum.] Malorie ikinci gruba, ablası 1. gruba mensup. Sonra bir olay oluyor ve Malorie evden ayrılıp başka bir yere gitmek zorunda kalıyor.

Kitap iki zaman arasında zikzak çiziyor: Ablası ile olduğu geçmiş zaman ve başka olayların döndüğü şimdiki zaman. Kitaba direkt şimdiki zamandan başlıyor, ne durumda olduğunu öğreniyorsunuz ancak şöyle bir gerçek var: Şimdiki zamanda bulunduğu evden de ayrılmak zorunda. Bir şimdiyi bir geçmişi okuyorsunuz; kitabın sonundaki final sahnesinden evvelki bölümde de kitabın başındaki sahneye bağlanıyorsunuz. [Arap saçına döndü, dım dı dı dım dım dı dı dı dı dım.]

Her sayfasında ayrı gerildim, öyle ki sayfa hışırtıları falan rahatsız etmeye başladı. Tempo hiç düşmüyor. Zaten dış dünyada neler olduğunu bilmiyorsunuz çünkü kimse bakma riskini almak istemiyor. Bakan da Allah'a emanet zaten. Ayrı olarak çıksanız bile karakterinizin gözü bağlı olduğu için yine bir şey göremiyorsunuz. Bir de hiçbir sıkıntı yokmuş gibi kadın gerilince siz de geriliyorsunuz. Çünkü hiçbir halt göremiyorsunuz.

Ana karakteri de, diğer karakterleri de beğendim sanırım. Ama en çok yan karakter olan (ne kadar yan olduğu tartışılır bana göre) Tom'u çok beğendim. [Üzdün, Tom. Neden üzdüğünü söylemiyorum.] Gerilimi tepelere çıkarmış ama duygusal yönünü de unutmamış yazar. Anne-çocuk sevgisini, aile ve arkadaşlık ilişkilerini de çok güzel işlemiş. Sadece gerilmedim aynı zamanda kalbim de kırıldı. [Bir tane çikolataya ihtiyacım var.]

Kitap ile alakalı deneyiminizi baltalamak istemediğimden daha fazla bir şey söylemiyorum. Gerilim ve korku dalında bir şeyler arıyorsanız alın, okuyun kesinlikle. Stephen King benzetmesi yapılmış lakin tartışılır. Siz bir benzetme yahut karşılaştırma yapmadan okuyun bence. Kitap hakkındaki tek soru işaretim sonuydu. Bir şeyler sonuca bağlanmadı gibi oldu, ne bileyim daha farklı bitebilirdi. 2. kitaba yeşil ışık yakmak için mi öyle bitti yoksa yazar başından beri öyle mi bitirmeyi planlıyordu, bilemiyorum.

Son olarak bir film dedikodusu dönüp duruyor ortalıklarda, ondan da bahsedeyim istedim. Kimi henüz yapım aşamasında, kimi de yok öyle bir şey diyor. Ben tam anlayamadım mevzuyu ama böyle bir olasılık var, onu söyleyeyim. Filmi nasıl olur peki? Bence güzel olabilir. Ama yaratıklar şekillendirilmeli mi yoksa belli bir hacme sığdırılmadan olduğu haliyle mi bırakılmalı emin olamıyorum. Hoş, benim emin olmamı da beklemiyorlar zaten. Bekleyip göreceğiz.

Puanım 4/5.

Alıntılar, alıntılar:
Daha fazla dal kırıldı. Yavaşça hareket ediyordu. Malorie arkalarında bıraktıkları evi düşündü. Orada güvendeydiler. Neden oradan ayrılmışlardı ki? Gitmekte oldukları yer daha mı güvenliydi? Nasıl daha güvenli olabilirdi? Gözlerinizi açamadığınız bir dünyada sahip olmayı umut edebileceğiniz tek şey bir göz bağı değil miydi? Oradan ayrıldık çünkü bazı insanlar gelecek en küçük bir haberi beklerken bazıları kendi haberlerini yazar. 
Bunu kendimize yapan biziz. Bunu kendimize yapan biziz. BUNU KENDİMİZE YAPAN BİZİZ. Diğer bir deyişle (ki bu lafımı sakın unutma!): İNSANOĞLU ASLINDA KORKTUĞU YARATIĞIN TA KENDİSİDİR.
Esen kalın, hoşça kalın.

Paylaş :

Facebook Yorumlar

0 comments :