Josh Malerman, Kafes gibi bir kitap yazdığı veonunla büyük yankı uyandırdığı için ister istemez bütün kitaplarını Kafes ile kıyaslayacağım zihnimin bir yerlerinde. Yazarın 2. kitabı Gölün Dibindeki Ev istenen etkiyi yaratamamıştı pek okuyu kitlesi üzerinde. Kırmızı Piyano'dan şahsen umutluydum ancak ı-ıh. Bu kitap da Kafes'in yanına yaklaşamadı.
Kafes'in kurgusunun temelini oluşturangörme ve işitme duyusu, Kırmızı Piyano'da da yer alıyor. Bu defa yer değiştirmiş gibiler sadece. Kafes "Sakın Gözlerini Açma" diye seslenirken, Kırmızı Piyano "Sese Kulak Verme" diyor. Film serilerindeki 2. filmler nasıl bir etki yaratıyorsa Kırmızı Piyano da o etkiyi yaratıyor okuyunca. "Biz bunun daha iyisini okumuştuk zaten," dedirtiyor.
Öncelikle kitaptan bahsedeyim: 1957 yılı, Detroit.Afrika'da bir çölde, nükleer silahları bile etkisiz hale getirebilecek denli güçlü bir şey, bir ses keşfediliyor. Öyle bir ses ki yeri tespit edilemiyor ve duyanları deyim yerindeyse hasta ediyor. Bir generalin, İkinci Dünya Savaşı'nda görev almış olan Danes grubunu ziyaret etmesiyle ünlü rock grubunun rahat hayatı kesintiye uğruyor. General, Danes grubundan Namib Çölü'ne gitmelerini ve sesin kaynağını bulmalarını istiyor, her bir grup üyesine de 100.000 dolar teklif ediyor.
"Bunlar manyak mı, böyle bir şeyi neden kabul edip gidiyorlar?" sorusunun cevabı ise şu: Macera arıyorlar ya da sebebin bu olduğunu düşünüyorlar. Neden onca insan varken bu grup diye sormadan da edemiyor insan. Kendileri haricinde bir tarihçi, bir çavuş ve bir fotoğrafçı ile Namib Çölü'ne ayak basıyorlar. Sonrası çölde yaşananlar...
Kafes'teki gibi ilerliyor hikaye anlatımı,bir bölüm geçmişten bir bölüm günümüzden şeklinde ve kitabın sonunda geçmiş, günümüzün başlangıcına bağlanıyor. Yazarın bu tekniği kullanması, kitabın sonuna kadar meraktan delirmemize neden oluyor tabii. Kitapta çok fazla karakter var, ilk 100 sayfa boyunca karakterleri bir türlü oturtamadım kafamda; hikayeye odaklanmamı zorlaştırdı bu durum. Karakterlerin bazıları havada kalmış, bazıları da yere tek ayakla basıyor gibi. Geçmiş ve günümüz ayrı mekanlarda ve ayrı karakterlerle geçiyor, bu da kitabı karmaşıklaştırıyor ister istemez.
Asılüzücü nokta kitabın bitişiydi. Olayların aslını öğrendik, sır perdesi aralandı ve o noktada düşüşe geçti koca hikaye bana göre. Bir anda. Ne tatmin edici geldi bana, ne de hikayeyi sağlam bir temele oturtmamı sağladı. Kafes'in öyle olağanüstü bir atmosfere rağmen okuyucuya geçirdiği "inandırıcılık" faktörünün, Kırmızı Piyano'da esamesi yoktu resmen. Koca kitabı "Ne okuyorum ben şu an?" şaşkınlığı ile okudum. Sonda açıklanan gerçekler o kadar karmaşıktı ki şaşıramadım bile, tam olarak anlayamadım çünkü. [Bende bir sıkıntı vardır belki de, bilmiyorum. Kişisel bir yorum olarak ele alın bunu.] İstediği etkiyi yaratamadı yani üzerimde.
Sözün özü, her ne kadar çıkışnoktası güzel olsa da planlama ve hayata geçirme aşamasında aynı başarıyı yakaladığını söyleyemeyeceğim. Kısa kesmem gerekirse kitap kocaman bir "karmaşa"ydı. Sonunda bile çözüme kavuşamayan bir karmaşa.
Esen kalın hoşça kalın.
0 comments :